Mustafa Fahs
TT

İki saray arasında: Lübnan Hristiyanları

Lübnanlı Hristiyanlar, Maruni Patriği Beşara Butrus er-Rai’nin sarayı ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı arasında konuşlanarak ‘siyasi varlıklarını’ pekiştiriyor. Geçmişlerini ve geleceklerini de bu iki saray çerçevesinde okuyor. Nitekim diğer Lübnanlılar gibi, bu son felaketle birlikte geleceklerine dair derin kaygılar taşıyorlar. Limanda gerçekleşen yarı-nükleer patlama, geçmişin izlerini ve hatırlarını trajik bir şekilde sildi. Hristiyanların yoğun olarak yaşadığı Eşrefiyye, Cimmize, Mar Mikail mahalleleri adeta depreme maruz kalmış gibi sarsıldı, camlar uçuştu ve eski korkular depreşti.
Lübnan limanı 1900’lerin başında Mısır tarafından düzenlenmiş, Mısır ordusunun eliyle Beyrut, modern bir kente dönüşmeye başlamıştı. Beyrut limanı, Akdeniz’deki en önemli limanlardan biri haline geldi. Beyrut’un gelişimi, Fransız Yüksek Komiseri General Gouraud'un Lübnan’ı bağımsız bir devlet olarak düşünmesine ve bu şehri başkent olarak tasarlama kararına etki etti. O zamanlar Lübnan bir varoluş savaşı vermekteydi ve dağılma tehlikesi yaşamaktaydı.
Sursock Sarayı, Lübnan’ın en meşhur Hıristiyan aristokrat ailelerinden birine ait. Sarayın sahibi daha sonra buranın müzeye dönüştürülmesini vasiyet etmişti. Onarımı uzun yıllar süren ve Beyrut’un simgelerinden biri olan saray, limandaki patlama nedeniyle büyük zarar gördü. Lübnanlı Hristiyanlar bu yapının tahribi ile geçmişteki ortak yaşam ideallerinin sarsıldığını derinlerinde hissetti. Baadba Sarayı’na (Ki içinde bir Hristiyan cumhurbaşkanı oturuyor) ise tepkiliydiler, çok sesliliğin egemen olması yönündeki hayallerinin, saray sakini tarafından tahrif edildiğini düşünüyorlar.
4 Ağustos faciasından sonra Lübnanlı Hristiyanlar, Lübnan’ın kuruluş şartlarına vurgu yapmaya başladı. Maruni Patriği er-Rai, sayısal anlamda demografik değişimden kaynaklı boşluğu doldurmak isteyen taraflara, cemaatlerin rolünün nicelikle değil nitelikle ilgili olduğunu hatırlattı. Dış güçlere itimat ederek ve kendi gücüne güvenerek Lübnan gibi karmaşık bir ülkeye kimsenin egemen olamayacağını, geçmişte bu tür hayallere kapılanların akıbetlerinden örnekler vererek uyarıda bulundu. Bu bağlamda İngiliz tarihçi Philip Mansell, "Üç Doğu Şehri" adlı kitabında şöyle yazmıştı: ‘’Her mezhepten insan, kişisel çıkarlarını gizleyen duygusal bir dil kullanarak, yabancı bir gücü baştan çıkarmaya çalıştı. Yabancı güçler de kendi çıkarlarına uygun yerlilerle iş birliği yapma eğilimi gösteriyordu. Böylelikle dış müdahaleler her zaman içeride belirli kesimler tarafından kabul gördü.’’
Maruni Patriği Beşara Butrus er-Rai, ‘Lübnan'ın tarafsızlığı’ çağrısında ısrar ediyor. Geçtiğimiz Pazartesi günü, Birleşmiş Milletler’e gönderdiği ‘Aktif Tarafsızlık Muhtırasında’ Lübnan'ın eksen siyaseti belasından kurtarılması ve Taif Anlaşmasına uygun bir biçimde tüm milislerin silahsızlandırılması çağrısında bulundu. Baadba Sarayında mukim Cumhurbaşkanı Avn’in sessiz kaldığı ‘Hizbullah’ın silahı’ meselesine Hristiyanların yaklaşımı da böylelikle netleşmiş oldu. Hristiyanlar, iki saray arasında tercihlerini, Kiliseden yana kullanacak gibi görünüyor.
Kardinal İz el-Rai de geçen hafta Pazar ayininde, Lübnanlı Hristiyanların yaşadığı zorluklara işaret etti. Fransa’nın İran ile yapacağı muhtemel bölgesel anlaşmalara karşı uyarıda bulundu. Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un ziyareti, üstenci yaklaşımı nedeniyle tepkilere neden olmuştu. Bu arada Emel Hareketinin lideri ve Meclis Başkanı Nebih Berri, sivil devletin güçlendirilmesi için erken seçim çağrısı yaptı. Berri’nin çağrısı, Kilise ve 17 Ekim halk hareketi tarafından şüpheyle karşılandı. Çağrı, Berri’nin yerleşik düzeni sürdürmek için bir girişimi olarak yorumlandı. Göstericiler, seçimlerle mevcut siyasilerin, ‘sivil devlet’ kurma bahanesiyle, içinde yer aldıkları yozlaşmış sistemi sürdürmeyi hedeflediğini değerlendirdi. Yüzyıldır Lübnan’ın varlığı Hristiyanların varlığıyla ilişkilendirilmiştir. Bu durum Hristiyan vatandaşlara, iç ve dış baskılara karşı daha fazla sorumluluk yüklüyor. Osmanlı mirası büyük Lübnan, Hristiyan mirası olmadan tutarlı bir varlık gösteremez ve bir arada kalamaz.