Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Çağdaş Arap düşüncesinde Hasan Hanefi

Üstadımız Dr. Hasan Hanefi birkaç gün önce vefat ettiğinde, yetmişli yılların başında okuduğum ilk kitabının, orijinal metnin boyutuna eş veya onu aşan bir giriş çalışmasıyla birlikte yayınlanmış Spinoza'nın Teolojik ve Politik İncelemesi’nin çevirisi olduğunu hatırladım. O günden itibaren Hanefi’nin modern Avrupa felsefesi uzmanı olduğu izlenimi zihinlerimizde yer edindi. Sorbonne'da oryantalist Brunschvig’e sunduğu tezinin fıkıh usulü üzerine olduğunu ancak seksenlerde öğrendim. Her halükarda Hanefi, ellili yılların başında Kahire Üniversitesi Felsefe Bölümü'nden mezun olmuştu.
Geçen yüzyılın yetmişli ve doksanlı yılları arasında kitaplarını okuduğumuz üstatlar, uzmanlık alanlarına bakmaksızın (fizik olsa bile!) Arap mirasının sorunları ve İslami durgunluk veya çöküş sorunları hakkında yazdılar. Ama Hasan Hanefi farklı görünüyordu. Başlangıçta mirası bağımsızlaştırma programıyla ilgili yazdı. Ardından, “ekmek ve özgürlük” için bir İslami sol oluşturmak hakkında yazdı. Sonra Oryantalizm'den ayrılarak kendi deyimiyle Garbiyatçılığa geçiş yaptı. Daha sonra İslami miras hakkında sunumlar yazmakta karar kıldı ve bundan sonra hep bu alanda eserler verdi. Bağlamlı ve bağlamsız olarak değindiği ekmek ve özgürlük üzerine popülist tezinden vazgeçmeden, eski İslam araştırmalarının çeşitli dallarında 20 kadar dev eser yayınladı.
Hasan Hanefi'nin miras planı, ortak epistemolojik veya fenomenolojik temele rağmen, Muhammed Abid el-Cabiri'ninkinden tamamen farklıdır. Cabiri yetmişlerde, İslam mirasını “beyan, irfan ve burhan” şeklinde 3 büyük akıma ayırmış ve eleştirisi için bir temel oluşturmuştu. Sonra bu tezi ilk iki akımla ilgili açıklamalar ve eleştiriler, Yunanda başlayan, Fas ve Endülüs’ten geçip doğrudan modern Avrupa’ya taşınan burhan akımına övgülerle genişletmişti. Cabiri bundan yola çıkarak ve tabii ki çağdaş gelişmeleri de hesaba katarak, modernleşmemiz için bu yaklaşım dışında bir umut, bir gelecek, bir giriş görmez.
Hasan Hanefi ise İslam ilimlerinin kapılarından tek tek geçer ve alan alan ilerler. Bir başlık veya anahtardan yola çıkarak her alanda uzun ve düz bir sunum yapar. Örneğin Usul-ü fıkıh alanında; akıl ve nakil, tasavvufta; fena ve beka, kelamda; iman ve amel başlıklarını temel alır. Aynı şey Kur’an-ı Kerim ilimleri ve tefsir, hadis ve ilimleri için de geçerli.
Dolayısıyla düşünürlerin ikisi de epistemoloji ile yorum arasında kalan yaklaşımı benimsiyorlar. Ama Cabiri'nin yaklaşımına göre bir kopukluk varken Hanefi'ye göre ise yok. Cabiri başlangıçtan itibaren katı metodolojikte diretirken, daha sonra geri adım atıp (Muhammed Arkun’un “İslami akıl” adlı kitabında) olduğunu varsaydığı 3 “Arap aklı” akımını görmezden gelerek siyaset ve etik alanında metodolojiden vazgeçer. Hasan Hanefi’ye gelince; her ilmin konularına yönelik değerlendirmelerine göre çeşitli yaklaşımlarla ayrı ayrı her bir ilim sahasında epistemolojik veya fenomenolojik yazılar yazmakta ısrar eder.
Miras ya da Arap veya İslami mirasın temel sorunu veya meselesi nedir sorusunu sadece Cabiri ve Hanefi değil, aynı zamanda 30 yıl boyunca mirası bağımsızlaştırma veya ondan bağımsızlaşma konusunda farklı görüşler sunan yaklaşık 20 Arap araştırmacı tarafından da ele alındı.
Herkesin gözünde temel mesele ya da temel sorun taklittir. Hepsi taklidi donukluk ve zamanın gerisinde kalmanın sorumlusu olarak görüyorlar. Cabiri ve Hanefi bağımsızlaştırma ve bağımsızlaşma için seçici çözümler önerirken önde gelen akademisyenler (Arkun gibi), tüm mirası moderniteye giriş ve ilerleme önünde bir engel olarak damgalayan ve çökertilmesini benimseyen radikal bir görüşü benimsiyorlar. Son olarak, kadim milletlere ait bütün miraslarda olduğu gibi hermeneutik yaklaşımı, miras dosyasına bakış açısında tıkanıklıktan çıkışın doğru yolu addeden önemli akademisyenler de (Abdullah Laroui ve Ali Oumlil gibi) var.
Hanefi'nin bıraktığı eser ve kitap mirasına dönelim...
Seksenlerde, doksanlarda ve daha sonraki yıllarda üniversite öğrencilerinin Cabiri'nin çalışmalarından Hanefi'nin çalışmalarından çok daha fazla yararlandıklarına şüphe yok. Ama İslami ilimler uzmanı olarak bizler, Hanefi Hoca'nın eserlerini dikkatle okuduk ve öğrencilerimize de okuma tavsiyesinde bulunduk. Bununla birlikte birçoğu kaynaklara geri döndüklerinde, Hanefi’nin yazımındaki parçalılıktan, konunun dışına çıkma ve yanlışlıktan şikayet ederlerdi. Diğer yandan birçoğumuz, hiçbiri eski mirasa ait bir kitabı alıp, anlama ve yargılama için gerekli olan düzenlenmeyi ve gözden geçirmeyi yaparak yayınlamadıkları için diğer miras araştırmaları çalışanlarına sitem etmiştir. Cabiri’ye gelince; bunu önemli veya etkili bir husus olarak görmez. Hanefi’nin böyle sorulara cevabı ise ya ilgilenmediği ya da Mutezileden Ebul Hüseyin el-Basri’nin el-Mu'temed fi Usul el-Fıkh kitabının metnini incelemekte bir meslektaşına katıldığını söylemek olurdu! Arkun, miras meselesine yaklaşımını, çok sayıda tekrar eden metninin incelenmeye gerek olmadığı geçmiş bir ara kültüre karşı kapsamlı bir modern epistemolojik pozisyon olduğu argümanıyla savunur.
Köktendinciler ve radikal Sahva akımları zavallı geleneğe isyan ettiğinde bile, büyük düşünürlerimiz yeniden gözden geçirme gereğini duymadılar. Dahası terörizmin, geleneğe gizlice bağlı kalmaktan kaynaklandığında ısrar ettiler.
Hasan Hanefi sadece sık yazan bir yazar değil, aynı zamanda başarılı bir öğretim görevlisiydi. Kırk yıl boyunca editörlüğünü yaptığım Arap Düşüncesi, İçtihad ve Hoşgörü dergilerinde kendisini yakından tanıma fırsatım olmuştu. İsteğim üzerine, dergide yayınlamak için modern felsefe üzerine basit yazılar yazmaya meyilliydi. Onun tarih felsefesi, mirasımızda tarih çalışmalarının yokluğu, özgürlük konusunun yokluğu, dostu Nasr Hamid Ebu Zayed hakkında ve son olarak Max Weber ve Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu kitabı üzerine yazdığı makaleleri hatırlıyorum.
Hasan Hanefi'nin nesli tükenmek üzere. Dahası ilgi alanları da... Artık mirasın şeytanlaştırılmasına gerek yok, aksine o lanetlemeden, kopmadan veya canlandırmadan incelediğimiz, anladığımız ve aştığımız bir “kültürel tarih” haline geldi. Anlamak her şeyden önce bir keşiftir. Hasan Hanefi, eşsiz etkinliği ve düşüncenin etkisine olan derin inancıyla tanındı. Yine de 5 yıl önce bana “Sizce başarısız olmamızın nedenleri nedir?” diye sorduğunu hatırlıyorum. Ben de gülerek kendisine şu cevabı vermiştim:
"Belki de tüm zamanımızı mirası eleştirmeye ve reddetmeye harcayıp şimdiki zaman ile fiilen ilgilenmemizdir.”