“İki cihanın da istirahati, şu iki sözün tefsirinden ibarettir: Dostlarla mürüvvet, düşmanlarla geçim!” Hafız Şirazi
Müruet/Mürüvvet; cömertlik, yiğitlik, mertlik ve insaniyet anlamlarına gelmektedir. Mâverdî, müruet/mürüvveti; “nefsin, kendisinden kasıtlı olarak çirkin bir hareket sâdır olmayacak şekilde en üstün melekeler kazanmış olması” şeklinde tanımlar. Ona göre mürüvvetin şartları “haramlardan uzak durmak, günahlardan arınmak, hüküm verirken âdil ve dürüst olmak, haksızlıktan sakınmak, hakkı olmayan şeye göz dikmemek, zayıfa karşı güçlüye arka çıkmamak, onurlu kişiye karşı onursuzun yanında yer almamak, günah ve kötülük doğuracak bir durumu gizlememek, insanın adını ve şöhretini kirletecek işler yapmamaktır.”[1]
Râgıb el-İsfahânî’ye göre, “Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı ve akrabaya yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar”[2] ayetinde mürüvvetin tam açıklaması yer almaktadır.
Süfyân b. Uyeyne’ye, “Kur’an’da birçok konuyu bulup çıkardın, onda mürüvvet de var mıdır?” diye sorulunca, “Kolaylığı seç, iyi olanı emret, cahillerden yüz çevir.”[3] âyetini okumuştur. Zira bu ayet bütün davranış güzelliklerinin ve ahlâkî erdemlerin özeti gibidir. İçinde müruet/mürüvvet kelimesi geçmemekle birlikte cömertlik, sevgi, hediyeleşme, yardımlaşma, hayırda öncü olma, sözünde durma, herkese güven verme, hayâ, dilini küfür ve kötü sözlerden koruma, misafirperverlik gibi konulara dair pek çok hadis mürüvvet kapsamında zikredilmektedir.
Müruet/Mürüvvet, yaratılıştan gelmeyip insanın ahlâklı olma yolunda kendi çabasıyla elde edeceği en üstün kazançtır. Tıpkı alın teriyle elde ettiği helal rızık gibi.
Süfyan b. Uyeyne’nin ve İsfahânî’nin müruetin/mürüvetin içeriklerinin yer aldığı ayetler olarak ifade ettikleri ayetlere dikkatlice bakıldığında insanı mürüvvet sahibi yapan niteliklerin şunlar olduğu görülür: Adaletli ve ihsan sahibi olmak, akrabaya yardım etmek, hayâsızlık, kötülük ve zorbalıktan uzak durmak, Ma’rufu/örfü/fıtrata uygun olanı yapmak/emretmek ve cahillerden yüz çevirmek.
Cahillerden yüz çevirmek düşmanlarla geçimi gerektirir. Yani onlara sizin söyleyecek sözleriniz varsa onlardan gelecek sıkıntılara sözünüzü iletebilmeniz için tahammül edip sabretmeniz gerekir. Zira Allah Teâlâ Hz. Muhammed’e böyle yapmasını tavsiye etmiştir: “Onların sözlerine sabret onlardan güzelce uzaklaş”[4] ve “Şimdilik sen onları hoş gör ve “size selâm olsun.” de. Yakında bilecekler.”[5] Yani, hakikati bile bile reddeden o zalimlerle kısır tartışmalara girerek vaktini ve enerjini boşa harcama! İnkâr, alay ve hakaretlerine; terbiyesizce davranışlarına karşılık verme; bir mümine yaraşan onurlu bir tavırla tartışmalara son noktayı koyarak bu çağrıya kulak verecek tertemiz gönüllere ulaşıncaya dek, bıkıp usanmadan tebliğine devam et![6] Çünkü Müslümanın bunların ne dediklerine kulak verip takılmaktan daha önemli işleri vardır.
Cahil düşmanlar, durmadan sataşır ve laf atarlarsa cevap verilmeyecek mi? Sorusunun sorulduğunu duyar gibiyim. Böyle bir durumda da hayat rehberimiz Kur’an, mü’minlerin nasıl hareket etmeleri gerektiğini öğretmektedir: “Rahmân’ın has kulları ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vakar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa, selâm! derler.”[7] Karşıdakine hakaret etmeden onu aşağılamadan dik ve izzetli bir duruş sergilerler.
Muhatap hadsizlikte sınır tanımayan Firavun bile olsa siz ona hitap ederken üslubunuza dikkat etmekle yükümlüsünüz. Hz. Musa ve Hz. Harun Firavuna tebliğ etmekle görevlendirildiklerinde “Ona yumuşak söz söylemeleri” [8] emredilmiştir. Zira amaç muhatabı aşağılamak ve ona hakaret etmek değil, belki “hatırlar veya saygı duyar” diye ona mesajı iletmektir. Bu ayet, muhatap her kim olursa olsun ona yumuşak ve etkili söz söylemek gerektiğini haber vermektedir. Çünkü Firavun bile kendisine bu şekilde davranılmaya değer ve layık görülmüşse, bu âlemde başka hiç kimsenin tebliğde bundan daha fazlasını hak etmediği bilinmelidir.[9]
İnsanları, tatlı dille, hikmetle ve ibret verici güzel öğütlerle Rabb’in yoluna çağırmakla; tartışmak gerektiğinde de, kaba ve kırıcı davranmadan, gönül incitmeden, akıllarını vahyi anlama ve teslim olmada kullanmaları gerektiğini hatırlatarak onlarla tatlı bir üslupla, en güzel şekilde tartışmayı[10] emreden bir dinin mensupları, konumları ve görevleri ne olursa olsun karşısındaki insanlara hakaret edip onları aşağılayamaz. Bu ilkelere dikkat etmeyip, bulundukları makamlardan veya sahip oldukları ekonomik imkânlardan güç alıp başkalarını aşağılayanlar ve aşağılatanlar veya bu hakkı kendilerinde görenler vahyi ve onun oluşturmak istediği ruhu anlamamışlardır. Eğer anlasalardı Mekke’nin fethinden sonra Allah’ın kelamını dinlemek için eman isteyenlere[11] sağlanan imkânları düşünür ve ona göre hareket ederlerdi. Zira Allah Teâlâ kendisinin ilahlığını reddedenlerin ilahlarına bile hakaret ederek ve ölçüsüzce söz söylemeyi uygun görmemektedir: “Allah’tan başka varlıklara tapanlara, O’nun yerine başkalarına yalvaranlara sövmeyin. Bizzat kendi şahıslarını aşağılamayın. Ayrıca; Onların Allah’tan başka yalvardıkları ve kutsal saydıkları putlarına, önderlerine, ilâhlarına da sövmeyin. Böylece onlar da cahillikle taşkınlık edip Allah’a sövmesinler…”[12]
Bütün iyi niyet girişimlerine ve kendileriyle güzel geçinilme çabalarına rağmen bize düşmanca, saldırganca bir tavır takınıp bunu fiiliyata geçiren hasım ve düşmanlara karşı da nasıl hareket edilmesini gerektiğini de vahiy belirlemektedir. “…size saldıranlara karşı, size saldırdıkları ölçüde saldırabilirsiniz fakat aşırıya gidip haksızlık etmekten, yani Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah, kötülüklerden sakınıp korunanlarla beraberdir.”[13]
Bu sebeple “dostlarımıza karşı müruet/mürüvvet, düşmanlarımıza karşı geçim” temel ilkemiz olmak zorundadır. Çünkü mürüvvetsiz insanlar kemik bulunca sevinen köpekler gibi küçük şeylerle avunur, önemsiz şeylere razı olurlar. Fazilet ve mürüvvet ehli olanlar ise kendilerine lâyık olan şeyleri elde ederek onlarla yücelmek isterler ve küçük şeylerle yetinmezler…”[14]
[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/muruvvet. Erişim Tarihi: 02.02.2022
[2] Nahl 16/19
[3] A’raf 7/199
[4] Müzzemmil 73/10
[5] Zuhruf 43/89
[6] Mahmut Kısa, Açıklamalı Meal, 573
[7] Furkan 25/63; Benzer mesajlar için bk: Yûnus 10/41; Furkân 25/72; Kasas 28/55; Şûrâ 42/15; Kâfirûn 109/6.
[8] Taha 20/44
[9] Mehmet Okuyan, Meal-Tefsir, 313.
[10] Nahl 16/125
[11] Tevbe 9/6
[12] En’am 6/108
[13] Bakara 2/194
[14] Kelîle ve Dimne, s. 132
TT
Dostlara mürüvvet, düşmanlarla geçim
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة