Ahmed Mahmud Ucac
Lübnanlı yazar
TT

Ukrayna neden düştü ve dünya bundan sonra nasıl olacak?!

Siyasette tarihi liderler gerektiren tarihi anlar vardır. Başkan Putin'in Ukrayna'yı işgal etme kararından ve Ukrayna Devlet Başkanı'nın ona canını dişine takarak da olsa direnme kararından sonra şimdi Ukrayna’da böyle bir an görüyoruz. Binalar yıkıldıktan, insanlar öldükten ve yaralandıktan sonra herkes birbirine şöyle seslendi: Bütün bunlar 21’inci yüzyılda mı oluyor?
Avrupalılar ise şunu sorguladı: Bunlar, nasıl bizim topraklarımızda oluyor?
İngiltere Başbakanı Boris Johnson da bunlardan biriydi. Şaşkınlık içinde, "Olup bitenler çok uzaklarda değil, Avrupa topraklarımızda oluyor" itirafında bulundu. Sanki şöyle der gibiydi: Bunlar ancak uzak yerlerde mümkün ama bizim topraklarımızın üstünde yaşanıyor. Bu korkunç bir şey!
Avrupalı ​​liderlerin ve halklarının şoku, demokratik modellerinin üstünlüğüne ve karşı konulmaz parlaklığına içtenlikle inanmalarından kaynaklanıyor. Kanıt, Avrupa'nın en büyük başarısı olan Avrupa Birliği’nin savaşları önlemeyi, ticareti geliştirmeyi, sınırları açmayı, insan haklarını korumayı ve insani yardım, diplomasi ve barış güçleri aracılığıyla dünya barışına katkıda bulunmayı başarmasıdır. Bu kanaat, Avrupalı liderlerin zihinlerinde kökleşmiş olduğundan tarihin derslerini akıllarına getirmediler. Rusya Devlet Başkanı'nın Ukrayna sınırlarına konuşlandırdığı binlerce askeri ile manevra yaptığını varsaymaya devam ettiler. Putin’in sadece saygı görmeyi ve Rusya'ya eşit muamele edilmesini istediğine inandıkları için tehditlerini yerine getiremeyeceği kanaatlerini sürdürdüler. Böylece Avrupa, Ruslarla deneyimi olanlar ile kanlarına liberal değerler işlenmiş olanlar arasında ikiye bölündü. Daha ilk günden itibaren Putin'in ne istediğini anlayan deneyimli grup, "Onu durdurun!" diye seslendi. Diğer grup, Putin'in bazı taleplerini yerine getirerek sorunun biteceğine ve hayat çarkının eskisi gibi döneceğine inanarak müzakere çağrısında bulundu. Yani müzakerelerde başlangıcın kendisi ​​yanlıştı çünkü Batılılar müzakere stratejilerini Rusya Devlet Başkanı Putin'e güven verecek tüm adımları atmak üzerine kurdular. NATO'nun sınırlarına yaklaşmaması yönündeki taleplerini anlayışla karşıladılar ve Ukrayna'nın federal veya tarafsız olması konusunu kendisiyle müzakere ettiler. Ancak Ukraynalılar buna karşı çıktılar. Çünkü Rus bağrına geri dönmenin ne demek olduğunu önceki deneyimlerinden biliyorlardı! Gerginliği azaltmaya, güven inşa etmeye ve ardından her iki tarafı da tatmin edecek bir zemin bulmaya dayanan bu Batılı müzakere mantığı, Batılı liberallerin savaşmaktan aciz, toplumlarının gevşek, kurumlarının tutarsız ve ekonomilerinin Rus petrol ve doğal gazına bağımlı olduğuna dair Rus inancıyla örtüşüyordu. Bu nedenle Rus müzakere taktiği, gerilimi artırma ve ardından da taleplerinin çıtasını maksimum düzeye yükseltme politikasına dayanıyordu. Bu da Ukrayna'yı varlığının bir anlamı olmayan bir ülke yapıyor.
Batı aklına sahip Avrupa, daha önce Bosna-Hersek, Çeçenistan, sonra Gürcistan ve Kırım'da deneyimlemiş olmasına rağmen kendi topraklarında da savaşın yaşanabileceğini kavrayamıyor. Bu akıl, liberal Avrupa'nın barbarlığına geri dönebileceğine her seferinde karşı çıktı. Ancak tankların, uçakların ve topların Avrupa şehirlerini yok ettiğini, Avrupa topraklarında Avrupalıların öldürüldüğünü, hayatın bozulduğunu, enerji fiyatlarının yükseldiğini, ekranda beliren liderlerinin ona sakıncalı olanın gerçekleştiğini bildirdiğini görünce şok oldu. Bu şokla Avrupalılar, liderlerinin şu an yaşananların gerektirdiği gibi liderler olmadıklarını keşfettiler. Zira onu engellemek için önlemler almadılar. Birliklerine, kabiliyetlerine, ilkelerine ve davalarının haklılığına rağmen saldırgana karşı tek bir asker göndermeyi başaramadılar. Bu duygu onlara Avrupa'nın değişmesi gerektiğini hissettirdi. Almanya tarihinde ilk kez, silahlanma bütçesini 100 milyar dolar artırdığını ve Ukraynalılara savaş teçhizatı göndereceğini duyurdu. Tarafsız İsviçrelilerle ve Ruslarla uzlaşı içinde olan İsveç bile Ukraynalılara silah gönderdi. Avrupalılar yeni bir güvenlik sistemine ihtiyaçları olduğunu, bunun Avrupalı ​​olması ve Amerikalıların da arkasında oturması gerektiğini keşfettiler.
Almanya'nın özgün doğasına dönmesinin büyük sonuçları var. Çünkü Almanya ne zaman silahlansa sadece Avrupa değil dünya için de daha büyük bir sorun yarattı. İki dünya savaşının nedeni de oydu ve dönüşü Avrupa Kıtası’nın rolünü değiştirecek. Ama bu sefer dönüşü Avrupa liberalizmini korumak, Avrupa'nın Rus tehdidini savuşturma gücünü perçinlemek ve ekonomisini Çinli rakipten korumak için olacak. Bu Avrupa uyanışı, Çin’i kuşatmaya daha fazla zaman ayırmak için Avrupa Kıtası’nın daha büyük bir rol oynamasını, üzerindeki askeri yük ve sonuçlarını hafifletmesini isteyen Washington tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanıyor. Rusya'ya uygulanan yaptırımlarla ortaya çıkışını gördüğümüz safları sıkı blok, Avrupa'nın bir arada kalması, ekonomisini Rus petrol ve doğal gazından uzakta inşa etmesi için Rusya'nın gerekli bir düşman olacağı yeni bir dünyanın başlangıcıdır. Böylece Avrupa özgürleşecek, Rusya ise gittikçe daha fazla Çin'in kollarına düşecek. Düştükçe de layık olduğu küresel güç rolünü kaybedecek ve ekonomi, para, donanım ve nüfuz açısından kendisinden daha zengin olan Çin kaynağına bağımlı hale gelecek. 
Gözümüzün önünde şekillenen bu dünyadan önce, Batı'nın Ukrayna'daki çatışmalara müdahale etme konusundaki isteksizliği geliyor. Avrupalılar, Ruslarla nükleer bir savaşa dönüşebilecek bir savaş istemiyorlar. Zira Putin'in Ukrayna'yı işgal etmesinin ve onu yutmasının hızla boğazına takılacağını ve ona daha çok sorun çıkaracağını biliyorlar. Direnişçilere silah ve para sağlayarak, ekonomilerine zarar gelmesin diye Putin’i kademeli bir şekilde ekonomik olarak boğarak onu kuşatmaya kararlılar. Putin’e karşı “Sınırlarını aşma” sloganını benimseyerek silahlarıyla Ukrayna sınırlarına ilerlemeye karar verdiler. Rusya Devlet Başkanı’na nüfuz alanı olarak gördüğü Baltık ülkeleri, Romanya, Polonya ve diğerlerinin topraklarının her karışını savunacaklarını iletmelerinin ardından Putin tek bir karış ilerleyemez. Kendisini Sovyetler Birliği'nin yaşadığı çevreleme politikasına tabi bulacak. Bu politikanın özü, Avrupalıların tasavvurlarına göre çevresi içinde çelişkiler ve halkı arasında homurdanmalar yaratmak için onu boğmaya devam etmektir. Bundan sonra, Rusya değil, Putin ve Sovyetler Birliği'nden ziyade Rusya'nın görkemini geri kazanma projesinin devrilmesi ve çökmesi için bir fırsat olabilir. Putin, nankör halklar uğruna fedakarlık yaptığına inandığı için Sovyetler Birliği'ni değil, Çarlık Rusyası'nı yeniden kurmaya kararlı! Ancak Gürcistan Cumhurbaşkanı’nın da dediği gibi; bilinçsizce tüm birliği ve gücü ile Avrupa canavarının doğuşunu kolaylaştırdı.
Araplar olarak bizi bekleyen dünya bu. Peki, biz ona hazır mıyız?!