Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Robert Malley: Her şeyi söyleyen tweet

ABD'nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley'in tweetinin tetiklediği ret ve kınama seli sebepsiz değil. Zira Malley’e göre, İran halkı “onuruna ve insan haklarına saygı” için gösteri yapıyor. Yurtiçi ve dışındaki İranlı seçkinler, bu tweeti, 40 günden fazla bir süredir devam eden ve Humeyni'nin kurduğu mezhepçi din devletinin sona erdirilmesine yönelik radikal bir rejim değişikliği talebi taşıyan halk hareketinin amaçlarını küçültmek olarak gördü.
Malley hemen geri adım atarak yazdıklarının kastetmek istediğini "yanlış ifade ettiğini” söyleyip, kendisini aklamaya çalıştı. Oysa Malley’in siciline ve siyasi zihnine aşina olanlar için tweet, sadece şu anda yaşanan olay değil, Amerikan dış politikasının geneli ve nasıl olması gerektiği konusundaki pozisyonunu kesin bir şekilde ifade ediyor.
Aslında, Başkan Joe Biden yönetiminde hiçbir politikacının ataması, Robert Malley'in o dönemde İran Özel Temsilcisi olarak atanması kadar tartışma yaratmadı. Halbuki Malley, Washington'da kişilikleri, rolleri ve konumları konusunda nadiren bu kadar çok partiler arası veya kültürel çekişmelere neden olan kişiler olan yönetimin ikinci sıra kadrolarından. Buna rağmen, Robert Malley gerek Cumhuriyetçi ve Demokrat partiler arasındaki şiddetli, gerekse Demokrat Parti’nin kendi akımları arasındaki paralel şiddette çeşitli çatışmaların kesişim noktasını oluşturdu.
Demokrat Parti'nin sol kanadına bağlı olan Malley, daha önce partinin adayı Barack Obama'nın seçim kampanyasında görev yapmıştı. Ancak çok geçmeden 2008'de görevden alındı. İngiliz The Times gazetesinin Filistinli Hamas Hareketiyle yaptığı görüşmeleri ifşa etmesinin ardından Obama’nın kampanyasıyla herhangi bir resmi ilişkisi inkar edildi. Ne var ki 2014 yılında Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi atanarak yeniden o dönem başkan olan Obama’nın kanatları altına girdi. Ardından 2015 yılında konseyde Ortadoğu dosyasından sorumlu baş yetkili ve başkanın DEAŞ dosyasında özel danışmanı olarak atandı. Biden yönetiminde kendisine görev verildiğinde onu ilk kutlayan, Demokrat Parti içinde başkanlık aday adayı Bernie Sanders tarafından temsil edilen aşırı sol akım oldu. Hatta Malley’in Bernie’nin “Biden’daki emaneti” olduğu söylendi. Demokrat Parti’nin merkezci kanadına ve klasik akımına mensup olan Biden'ın, Malley'i atayarak parti içindeki temsil alanını genişletmek ve solcuları yatıştırmak istediği bir sır değil. Bu da dış politikadan, cinsiyet, iklim ve sosyal adalet konularına liberal solun ajandasından rastgele alıntılar yaparak bunları benimsemekte, Demokrat Parti'nin klasik ajandalarıyla harmanlamakta aşırıya kaçmasına yol açtı. Sonuç, eski Cumhuriyetçi başkan Donald Trump ile hesaplaşmak dışında, herhangi bir fikri kişiliği, stratejik ufku veya net bir projesi olmayan çarpık bir idare oldu.
İki taraf arasındaki çatışmanın anlamlarına gelince, Malley'in atanması, partiler arası savaşın başkan Barack Obama yönetiminin tesis ettiği gibi Washington'daki politikanın bir normu olduğunu teyit ediyor. Obama yönetimi, dış politikayı bir iç rekabet ve çatışmalarını yönetme, hesaplarını görme arenasına dönüştürdü. Obama, başkanın siyasi gücünü ve partinin ona verdiği yetkiyi neredeyse yegane siyasi karar alma referansları haline getirdi. Konsensüs oluşturma geleneğini, Senato ve Temsilciler Meclisi’nde muhalefetteki partinin etki merkezleriyle geleneksel köprü kurma mekanizmalarını devre dışı bıraktı. Dış politika ve bu konudaki kararları rakiplerini ahlak, etik ve vatanseverlik açısından kınamak için bir malzeme, Cumhuriyetçi Parti'yi, onun fikri ve kültürel seçkinlerini küçük düşürmek ve aşağılamak için bir platform olarak kullandı. Siyasette mümkün ve gerekli olan kararlar yerine, Guantanamo Kampını kapatamaması veya Filistinliler ile İsrailliler arasında "adil" bir barış süreci başlatamaması gibi başarısız olacağından emin olsa bile ahlaki doğruluk kaynaklı kararlara öncelik tanıdı.
Malley'e Biden yönetiminde görev verilmesi ve nükleer dosyanın teslim edilmesi, İran dosyasını önemli bir stratejik dosyadan Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki bir etik çatışma dosyasına dönüştürmeyi başaran bu siyasi rotanın bir uzantısı. Malley, Washington'daki Cumhuriyetçilerin ve hatta Demokrat Parti içindeki merkezcilerin tam zıt kutbundaki bir görüşü temsil ediyor. Fikri zeminini tanımak için doktora tezinin konusuna bakmak yeterli. Malley doktora tezinde , üçüncü dünyadaki siyasi rejimlerin siyasi meşruiyetine ilişkin referanslarını ele alıyor ve bunları üç madde olarak sıralıyor; sömürge karşıtlığı, Batı karşıtlığı ve ulusal kurtuluş hareketleri.
Malley’in Obama’nın kampanyası ile ilişiğinin kesilmesiyle sonuçlanan Hamas ile diyalog girişiminde neden bulunduğu bu siyasi ve ideolojik algının ışığında anlaşılabilir. Bundan önce, eski başkan Bill Clinton dönemindeki Filistin-İsrail müzakerelerinin çöküşüne dair tanıklığında, sorumluluk dağıtırken, Ehud Barak'a karşı güçlü bir önyargı ve hoşgörüsüzlük beslemesi,  buna karşılık Ebu Ammar'ın pozisyonlarını güçlü bir şekilde haklı göstermeye çalışması yine bu algı ışığında anlaşılabilir. Keza tezindeki politik ve fikri algı doğrultusunda, Robert Malley'in yine neden İran'ın 2009'da Yeşil Hareket'i acımasızca bastırmasını "anlayışla" karşıladığı ya da Suriye devrimine gerçek bir Amerikan desteğine karşı çıktığı anlaşılır.
Malley, üçüncü dünyada siyasi meşruiyet kaynağı oluşturan güçlerle çatışmanın bir anlamı olmadığına inanıyor. Ona göre, bir kolonyalist suçluluk kompleksine dayanan ABD dış politikası, bir tür istikrar sağlamak için "Hamas", "Hizbullah", Esed, Husiler ve İran rejimini dikkate almalı. Buna karşılık Malley, Körfez emirlikleri, krallıkları ve ülkeleri gibi kendisine göre sömürge ürünü olan güçlere düşman olmanın bir zararı olmadığına inanıyor (Bu anlayış, bu bölgedeki siyasi rejimlerin oluşumu konusunda mutlak bir bilgisizliğe işaret ediyor). Dahası Malley, bunun Washington'ın muhaliflerinin gözündeki itibarını artırdığını, ona manevra ve uzlaşma için daha geniş bir marj tanıdığını düşünüyor.
Böyle bir akıl, yalnızca Washington içindeki partiler arası savaşın alevlenmesine yol açmaz, aynı zamanda bugün olduğu gibi ABD'nin geleneksel müttefikleriyle ilişkilerini etkileyen ciddi çarpıklıklara da sebebiyet verir. İran ve müttefiklerinin temsil ettiği eksenin, Ortadoğu'daki Amerikan stratejik sistemini parçalamak olan uzun vadeli hedeflerine ulaşması için ABD dış politikasını bu eksenin bir aracı haline getirir.
Robert Malley'in İran'daki mevcut halk hareketiyle ilgili tweeti bir dil sürçmesi veya Washington'daki en parlak siyasi zihinlerden birinin (onunla neredeyse köklü bir şekilde ihtilaf içinde olsam da) yanlış yorumu değil.  Aksine, Washington'ın İran, Suriye ve Yemen'deki dış politikasının büyük bir bölümünü oluşturmayı başaran pozisyonlarının ince ve kesin bir ifadesi. Bugünlerde Washington'da yanlış olan her şeyin daha da ince ve kesin bir ifadesi.