Ahmed Mahmud Ucac
Lübnanlı yazar
TT

İran'daki protestolar ve sonuçları

İran’daki protestolar kimsenin nasıl bir sonuç çıkacağını kestiremediği bir bilmeceye dönüşmüş durumda. İran'da veya ülke dışında gerek halk gerekse karar mercileri düzeyinde olsun, hiç kuşkusuz herkes nefeslerini tutmuş bir halde. Şimdi soru şu: Rejim yaklaşık üç aydır devam eden protestoları nasıl ele alıyor?
Cevap üç unsura dayanıyor: İran liderliği, Batı'nın tavrı ve ardından da Arap dünyasının tutumu.
İran liderliğinin kaderi doğrudan iki unsurla bağlantılı: İdeoloji ve hâkim güvenlik güçleri. Dini ideoloji şu an İranlı kadınların başörtüsünü reddetmesiyle zorlu bir sınav veriyor. Zira özünde, başörtüsü dini ideolojinin ruhunu ifade ediyor ve dolayısıyla bu simgenin kaldırılmasını kabul etmek, tıpkı köşe taşı kaldırıldığında bir binanın çökmesi gibi, bu ideolojinin de çökmesi demektir. İdeolojinin özüne yönelik bu ciddi tehdide, geniş kesimlerin ekonomik durumdan şikayet etmesi ve güvenlik baskısı eşlik ediyor. Tüm bunlar, liderliğin üzerinde hızlı bir şekilde karar vermesini zorlaştıran bir kombinasyon oluşturuyor. Nitekim İran liderliği otoriter bir rejimin karşılaştığı en zor şeyin, herkesin herhangi bir kararın ciddi sonuçlar doğuracağı yönünde bir kanaate sahip olmasından dolayı üzerinde fikir birliği sağlanamayan bir meselede karar vermek olduğunun tamamen farkında. Fransız Devrimi'ni yaşamış olan 19’uncu yüzyıl düşünürü Alexis de Tocqueville, otoriter bir rejimin geçtiği en hassas aşamanın reform sürecine başladığı aşama olduğunu belirterek bunu bize söylemişti. Ne var ki reform, İran sözlüğünde karmaşık bir kelimedir. Çünkü Hamaney, İslam Devrimi'nin liderlerinin Şah'ın reformlar getirmeyi düşündüğünü hissettiği anda kazandığını biliyor. Bu nedenle reform olasılığı, yönetici seçkinlerin önemli bir kısmının düşüncesinde yer almıyor. Bu da protestocuların iradesini kırmak ve ne pahasına olursa olsun rejimi kurtarmak amacıyla kademeli baskı yönünde bir eğilim olacağı anlamına geliyor, ki bu baskı başladı bile. Ancak bu seçeneğin riskli yönleri de yok değil. Çünkü liderlerin açıklamalarına göre baskı seçeneği konusunda bir fikir birliği yok. İdeoloji sarsıldığı ve liderlik bir bocalama yaşadığı için bunun kendince çıkarları olan güvenlik güçlerine de yansıması doğal. Bilindiği üzere bu güçler, yönetici seçkinlerde bir tereddüt ve zayıflık hali gördüklerinde halkın yanında yer alacaklardır.
Diğer yandan Batı’nın tutumunun da rejimin hayatta kalması veya çökmesi üzerinde etkileri var. Örneğin Obama, İran'ın nükleer projesiyle ilgili garantiler alacağına inandığı için Tahran liderliğini halka tercih etti ve sonunda başarısız oldu, İran liderliği ise ödül kazandı. Tüm göstergeler, mevcut ABD liderliğinin ve onunla birlikte Avrupa'nın, özellikle nükleer müzakerelerin başarısızlığından ve İran'ın Ukrayna krizine girmesinden sonra, Batı'nın rejimin liderlik safında yer almayacağını, bunun yerine sahadaki protestocularla birlikte olacağını gösteriyor. Nitekim ABD ve Avrupa yönetimleri arasında bölünen Batı artık daha bir birlik içerisinde hareket ediyor. Görünen o ki Batı'nın şu iki şeyi başarabilmesi için İran liderliği üzerindeki baskının artırılması gerektiğine dair üstü kapalı bir karar söz konusu:
İran’ın nükleer dosyada boyun eğmesini ve Ukrayna krizinden çekilmesini ya da rejimin çökmesini sağlamak.
Çünkü Batı'nın ileri gelenlerine göre reform yapılması mucize gibi bir şey haline geldi. Batı, protestoculara uydu aracılığıyla internet, sosyal iletişim alanında teknoloji ve manevi destek sağlayıp en sonuncusu Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nde olmak üzere uluslararası konseylerde rejime baskı uygulayarak bu karar üzerinde devam ediyor gibi görünüyor. Söz konusu desteğin bu sınırlar içinde kalacağı kesin değil. Zira İran'da gerek Kürt gerek Ahvaz gerek Beluç gibi taraflardan olsun çok sayıda ayrılıkçı hareketi içerecek şekilde genişleyebilir. Sonuç olarak ister olumlu ister olumsuz olsun, yaşananların dengesinde Batı'nın tutumunun büyük bir ağırlığı var.
Son olarak; Arap tutumu iki şekilde vücut buluyor: İstek ve endişe.
Direniş kampında bir endişe var. Çünkü İran rejiminin kaybı büyük bir soruna neden olarak Ortadoğu'daki nüfuz denkleminden çıkılması anlamına geliyor. İster reform gerçekleşsin ister rejim çöksün fark etmez direniş kampı kaybedecektir. Zira en nihayetinde ilkeleri ve fikirleri uğruna her şeyi feda eden ideolojik önderliği bulamayacaktır. İdeolojik İran rejimi Ortadoğu'yu değiştirmek, ABD’yi kovmak ve önce Ortadoğu’yu sonra tüm İslam alemini kapsayacak şekilde İran versiyonuyla devrimci İslam'ı yeniden tesis etmek isteyen devrimci bir rejimdir. İsteğe gelince, bu, İran’ın devrim anlayışından ve Arap topraklarındaki silahlı hareketlerinden zarar gören Arap ülkelerinde görülüyor. Söz konusu ülkeler bunların gidişinin ardından tek bir damla gözyaşı dökmeyecektir. Reform ve onunla birlikte ideolojik radikalizmden uzaklaşma süreci başlarsa kesinlikle buna alkış tutacaktır. Ancak ülkelerimiz bir iç soruna müdahale etme yanlısı değil. Çünkü temelde İran'dan Arap işlerine karışmamasını istiyorlar. Bununla birlikte Arap ülkelerinin geri çekilmesi, öylece durup izleyeceği anlamına gelmiyor. Bilakis ideolojik radikalizmin sonuçlarını herkesin görebilmesi için olup biteni nesnel bir şekilde aktarmaya çalışacaktır. Ayrıca ülkelerimiz halkın yanında durabilir. Ne de olsa rejim ne kadar süre kalırsa kalsın baki olan hiç şüphesiz halktır.
Bu üç unsurun İran'daki protestoların geleceği üzerinde büyük bir etkisi var. Şayet birbirleri ile uyumlu hareket edip birleşirlerse etkileri çok büyük olur. Ancak zıt düşerlerse tesirleri de tezatlık oluşturur. Ancak bunlar arasında İran ve ardından Batı unsurları en önemli etken olmaya devam ediyor. Çünkü birinci unsur liderlikte birliği veya ihtilafı temsil ediyor ve her iki durumda da İran'ın gelecekte nasıl olacağını belirleyen bir yol var. Bu yol, Batı unsuru tarafından hızlandırılabilir ve hatta halka değil liderliğe zarar verecek bir yöne yönlendirilebilir. Bunun için Batı’da rejimin gitmesi gerektiğine dair net bir kanaat olması gerekiyor. Ancak henüz böyle bir şey söz konusu değil. Batı halen rejimi düşürmek yerine davranışını değiştirmek konusunda ısrar ediyor. Rejimin gitmesini isteyen Arap unsuru ise İran rejiminin gerçek yüzünü gösterdiği ve şüpheci Araplara Arap Körfezi'nin iki yakasından yüzyüze bakan ülkeler arasındaki çarpıcı farkı gösterdiği için protestoları büyük bir fırsat olarak görüyor.