Yasir Abdulaziz
TT

Objektiflik talep ediyorlar... Peki bunu kaldırabilirler mi?

Gazze Şeridi’nde halen devam eden kanlı çatışmalar ve dünya kamuoyunun dehşet içinde bunları takip etmesiyle eş zamanlı olarak ‘geleneksel’ ve ‘yeni’ medya platformlarında başka savaşlar da yaşanıyor. Bunlar, fiziksel bombardımana, füze ve kurşunlara, çocuk katliamlarına tanık olmasa da en az bunlar kadar şiddetli, acımasız ve zarar vermeye meyilli olaylardır.

Bu medya savaşı sırasında Doğu’da, Batı medyasının tüm araçlarıyla ‘önyargılı’, ‘yalancı’ ve ‘yanıltıcı’ olduğu yönünde güçlü bir intiba hâkim. Suçlamaların en tepesinde de bu medya araçlarının bir ‘Siyonizm aracı’ ve İsrail savaş makinesinin yaptığı gibi Gazzeli çocukları öldüren bir ‘öldürme aracı’ olduğu suçlaması yer alıyor. Mevcut çatışmayı takip eden Batı’nın medya makinesi hakkında Doğuluların söylediklerine baktığımızda, İngiliz şair Rudyard Kipling’in “Doğu Doğudur, Batı da Batı ve bu ikisi asla bir araya gelmeyecektir” şeklindeki meşhur sözünün yankılarının birçok platformda net bir şekilde duyulduğunu fark ediyoruz. Her iki tarafta da kaideyi vurgulayan ve hâkim eğilimi ortadan kaldırmadan genellemeyi çürüten istisnalar çıksa da iki tarafın savaşa bakış açısı oldukça farklı.

Batı medya sistemine, belirli hedefleri gerçekleştirmek için birlikte hareket eden tek bir blok olarak bakılamaz. Zira Batı ülkelerindeki medya sistemleri arasında ve her ülkenin kendi içinde de büyük farklılıklar görülüyor. Bu elbette siyasi görüşlerden, kültürel etkilerden ve tarihi faktörlerden kaynaklanmaktadır. Ancak pek çok Batılı medya faaliyetinin, temel çatışmanın bağlamını (yani İbrani devletinin işgalci bir güç olarak tanımlanmasını ve Filistinlilerin işgale uğrayan taraf olup uygun gördükleri araçlarla vatanlarını kurtarmak için direniş hakkına sahip kimseler olarak tanımlanmasını) göz ardı ederek İsrail’i destekleyici tutumlara dayandığı söylenebilir.

Batı medyası bir bütün olarak, 7 Ekim’de Gazze’de yaşanan olayları bir başlangıç noktası olarak ele aldığında, medyanın bu yaklaşımı doğruya götürmeyecek ve kesinlikle şu anda gördüğümüz tutumlara yol açacaktır. Ancak bu olaya, bir ülkenin işgal edilmesi ve halkının yerinden edilmesiyle sonuçlanan savaşlar ve olaylar zincirinin bir halkası olarak bakıldığında yaklaşım daha doğru olacaktır. Her ne kadar Batılı medya kuruluşlarının çoğu, mevcut çatışmayı haber yaparken objektif olduğunu ve mesleki ve etik kurallara bağlı olduğunu göstermeye çalışsa da genel olarak yapılan haberler, herhangi bir etkili ölçüm yöntemine göre taraflı görünmektedir. Tabii bunun yanında, işi ‘kandırma’, ‘yanlış yönlendirme’ ve birden fazla standartlı davranma boyutuna götürecek kadar taraf tutan büyük Batılı kurumlar ve medya figürleri (ne  yazık ki) var. Ancak Arap medyası da bu meydan okumaya direnecek veya bu konuda Batılı muadillerine karşı mesleki ve ahlaki üstünlük gösterecek gerekli mesleki ve ahlaki donanımlara sahip değildir. Çünkü Arap medyası da ısrarcı bir taraflılığa gömülmüş durumda. Bunun tarihsel, politik, mesleki ve kültürel nedenlerini görebiliyoruz ve aynı zamanda anlayabiliyoruz da.

Arap medyası, Filistin-İsrail çatışmasının takibinde objektiflik, tarafsızlık ve mesleki kurallara bağlılık talep ediyor. Ancak bir bütün olarak bakıldığında 70 yılı aşkın süredir devam eden çatışma boyunca Arap medyası, aşırı derecede propaganda rolü oynayarak ve ‘ulusal’ ve mesleki hususları birbirine karıştırarak bu bağlamda uygun bir objektiflik göstermemiştir.

Arap medyası Batı medyası ile uğraşırken, onun yaklaşımını didik didik ederken, ‘meylini’ eleştirirken ve mesleki ve etik kuralları takip etmesini isterken, aynı kurallara kendisi bağlı kalmıyor. Hatta daha da tehlikelisi Batılılar ondan bunu beklemiyor.

Siyaset bilimi uzmanlarının söylediği gibi nasıl dış politika iç politikanın bir uzantısıysa dış medya da iç medyanın bir uzantısıdır ve iç medya, bildiğimiz gibi çoğu Doğu ülkesinde hala profesyonellikten uzaktır.

Arap medyasının kendisini dünyaya daha profesyonel bir şekilde sunabilmesi, Batı medyasının yaklaşımlarına yönelik eleştirilerini haklı çıkarabilmesi ve bunu yapabilecek bir yüze sahip olabilmesi için; çalışma mekanizmalarını geliştirip mesleki ve etik eğilimlerini içeride ve dışarıda geliştirme doğrultusunda büyük çaba sarf etmesi gerekiyor. Batı medyası, dünyadaki her medya sisteminin yaptığı gibi genel performansında aleni şekilde taraf tutmaktadır. Filistin-İsrail çatışması konusunda da bu tarafgirliği artmaktadır, ki son olayda bunu gözlemlemek ve boyutunu belirlemek kolaylaştı. Ancak Arap medyası da bu tür tarafgirlikleri, belki daha derin bir düzeyde ve daha az bir gizlilikle uyguluyor. ‘Taraflı’ Batı medyasını eleştirmeye ve dengesizliklerini ortaya çıkarmaya devam etmeliyiz. Ancak bu kendi medya performansımızı da eleştirdiğimizde, bunu geliştirmeye başladığımızda ve kitlelerimiz önyargılara ve hâkim havaya ne kadar meydan okursa okusun profesyonel yaklaşımları kabul etmeye hazır olduğunda daha mantıklı ve etik olacaktır.