Her zamanki gibi BAE Dışişleri Bakanlığı, dünyada çok sayıda ister görevinin başında ister eski karar alıcının, diplomatın veya uluslararası gazetelerden köşe yazarının katıldığı yıllık “Sir Bani Yas Forumu” toplantısına davette bulundu.
Bu toplantının önemi, çölün göbeğinde, her türlü meşguliyetten uzak o güzel yerde, “kimsenin sözlerinin nakledilmemesi” ilkesinden hareketle, özgür ve kısıtlamasız tartışmalar yapılmasıdır. Genel oturumlar veya diğer görüşmelerdeki tartışmalar kapalı kapılar ardında neler olup bittiğini öğrenmek için yapılmaktadır. Geçen hafta gerçekleştirilen bu yılki toplantı,15’inci toplantıydı. Kendisi aynı zamanda, bu forumun kuruluş amacı olan özgür Arap ve uluslararası etkileşim için de en önemli toplantıdır.
Gündeme getirilen konular çok olduğundan sınırlı sözcüklerden oluşan tek bir makale ile kendisini hakkıyla ele alamayız. Tartışılan başlıklar ise şöyleydi: İsrail'in Gazze savaşı, Lübnan'daki etkisi, Filistin devletinin kuruluşu, Kızıldeniz'de seyrüsefer, İran ve bölgesel müdahale, Ukrayna ve savaşın sonuçları, Sudan'daki savaş, Trump'ın seçilmesi bölge için ne anlama geliyor, üçüncü soğuk savaş, bölgedeki devlet dışı silahlı gruplar. Bunlar oturumların başlıklarıydı ve tüm katılımcılar tarafından müzakere edilen bir takım yan konular da vardı.
Savaşın İsrail'i birleştirdiği, ülke içinde çoğunluk Hamas'ı, hatta Filistin Otoritesi'ni tanımadığından İsrail'de yakın zamanda herhangi bir değişime dair bir iyimserliğin bulunmadığı söylendi. İsraillilerin kendilerine büyük maliyet getiren bir savaşla karşı karşıya kalmaları nedeniyle, savaşın bitiminden sonra İsrail'in güç yapısında bir değişiklik meydana gelebileceği kaydedildi.
İsrail'in ve yeni gelen Trump yönetiminin karşı karşıya olduğu ikilem, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde kendilerinden kurtulmanın mümkün olmadığı yedi milyon Filistinli ile İsrail Knesset'inde içerideki yaklaşık iki milyon Filistinliyi temsil eden 10 Filistinli milletvekilinin bulunması ve Filistinlilerin de kalıcı bir barışın parçası olması gerektiğidir.
Siyasi eylem açısından, pek çok ülkenin kurulmasını umduğu bir Filistin devleti, uygun siyasi koşullarla gerçekleşebilir. Bugün imkânsız olan yarın gerçekleşebilir. Gazze'deki yerleşim yerlerini inşa eden Şaron, 2004'te onları oradan taşıyan kişiydi. Katılımcılardan biri, “gerçek savaş İsrail hükümetinin kendi halkına karşı yürüttüğü savaştır” dedi; çünkü İsraillilerin çoğu Hamas'ın elindeki rehinelerin geri dönmesini istiyor ve bunun yolu da Netanyahu'nun reddettiği savaşı durdurmaktır! Gazze'den çıkıp oradaki yönetimi FKÖ ile birlikte uluslararası ortak bir yönetime devretmek en doğrusu. Ancak mevcut Filistin liderliğinin zayıf olduğu ve inisiyatif sunamadığı, tek çıkış yolunun, şu ana kadar bütün birleştirme çabalarının başarısız olduğu Filistinli güçlerin saflarının birleştirilmesi olduğu yönünde bir görüş de var. Bu, bağımsız düşünceli Filistinlilerin görüşü.
Lübnan arenasında ise baskı, çatışmanın tekrarını önlemek için uluslararası bir hedef olan Hizbullah'ın silahsızlandırılması yönünde olacak. İran’ın tutumunda önemli bir değişiklik beklenmiyor, ancak İran'da bazılarının bahsettiği gibi komşularıyla ve ABD ile iyi ilişkiler kurmadıkça, derin ekonomik sorunlarından kurtulamayacak. İran'da pek çok kişi arasında “ülkenin ekonomik durumunu değiştirmek istiyorsa dış politikasını değiştirmesi gerektiği” inancı var ve dış politika da Suudi Arabistan Krallığı ile ilişkilerde olduğu gibi göreceli bir değişime tanık oluyor. Bu, üzerine bir şeyler inşa edilebilecek temeldir.
Üst düzey Afrikalı liderlerin konuştuğu Sudan oturumunda, kurtuluşla ilgili herhangi bir yakın umut konusundaki tartışma çıkmaza girdi. Zira Sudan’da durum daha da kötüleşmezse, olduğu gibi kalacak!
Trump yönetiminin ilk aylarında Ortadoğu'da neler yapmasının beklendiğinin konuşulduğu oturumda konuşmacıların çoğu “öngörülemez” anlamına gelen “unpredictable” ifadesini kullandı. Yönetimin yönelimlerini bilmek için henüz çok erken. Yönetimin önceliği muhtemelen Lübnan'daki savaşı İsrail şartlarına yakın şartlarda durdurmak olacak. Burada uzmanlar, iki devletli çözüme dayanan Suudi Arabistan girişiminin yeni yönetim nezdinde derinleştirilmesini ve desteklenmesini tavsiye ediyorlar. Trump iki nedenden dolayı buna yönelebilir; birincisi, anayasayı değiştirmek istediğini belirtse de bu neredeyse imkânsız olduğundan, mevcut başkanlık dönemi son dönemidir. İkinci neden, belki de Nobel Barış Ödülü'nü kazanmaya yönelik kişisel motivasyondur. Amerikan ekonomisinin iyi durumda olmadığı ve Çin ile ilişkiler ve dengeler de dahil olmak üzere ekonomik sistemde reform yapılması için büyük çaba gösterilmesi gerektiği de unutulmamalı. Zira Çin’in Afrika ve Asya ülkeleri ile ticari ilişkileri ABD ile ticari ilişkilerinin üçte biri oranında. Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nde Çin hakkında iyi şeyler söylemek siyasi intihar olarak kabul ediliyor, ancak Çin sahada önemli bir oyuncu ve ilk kez ABD'nin borç ödeme maliyetleri ABD savunma bütçesinden daha fazla.
Petrolün uluslararası ilişkiler üzerindeki etkisinin artık eskisi gibi olmadığına dair konuşmalar dikkat çekiciydi. Bir uzmanın belirttiği gibi, “OPEC üretimi bugün geçmişe göre daha az etkili.” Ancak Körfez devlet fonlarının yatırımı Amerikan pazarında ve siyasetinde memnuniyetle karşılanacaktır.
Son söz; yukarıdakiler yazarın toplantıya ilişkin izlenimleridir ve gündeme getirilen konuları yetersiz bir şekilde ele almaktadır. Bir konuşmacının dediği gibi: “Birinci Soğuk Savaş barışsız barıştı”, bugün, ikinci Soğuk Savaş “savaşsız savaştır!” Uluslararası ilişkilerin geleceği sisli!