Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan girişimi neden tartışmalara yol açtı?

Sudan Başbakanı Dr. Kamil İdris'in bu hafta başında BM Güvenlik Konseyi'nin özel oturumunda sunduğu girişimin Sudan çevrelerini meşgul etmesi doğaldı. Çünkü bu girişim, uzun süredir devam eden ve acıları biriken savaşı sona erdirmeye yönelik bir vizyon içeriyordu, ayrıca savaşla ilgili gelişmelerin ve eylemlerin hızlandığı bir dönemde geldi.

Girişim, özünde, Sudan hükümetinin savaşı bir dizi güvenlik ve siyasi icraat paketiyle sona erdirme vizyonunu sunuyordu. Bunların başında Dörtlü Girişim'de önerildiği gibi kısa bir üç aylık ateşkesin ötesine geçerek, doğrudan BM, Arap ve Afrika gözetimi altında kapsamlı bir ateşkese varılması geliyor. Buna, Hızlı Destek Kuvvetlerinin (HDK) kontrol ettiği bölgelerden çekilmesi, uluslararası gözetim altında belirlenmiş kamplarda toplanması, savaşçılarının kayıt altına alınması ve yabancı unsurların belirlenmesi için incelenmesi icraatları eşlik edecek. Son olarak da HDK silahsızlandırılacak, terhis edilecek ve bu tür durumlarda uygulanan şartlara ve kurallara göre  entegre edilecek. Ancak girişim hesap sorma ve adaletin de altını çiziyor. Girişim, göçmenlerin ve mültecilerin bölgelerine güvenli bir şekilde dönüşünü kolaylaştırmayı, yeniden inşayı ve sosyal barışı pekiştirmek için konferanslar düzenlemeyi ele alıyor. Bunların sonucunda uluslararası gözetim altında genel seçimler yoluyla demokratik bir geçişe hazırlık olarak ülkenin nasıl yönetileceği konusunda anlaşmaya varmak için bir Sudan-Sudan diyaloğu da öneriyor.

Ancak, özellikle hükümete ve orduya karşı olan güçlerden gelen tepkiler, girişimin maddelerinin ciddi bir şekilde tartışılmasına odaklanmak yerine, onu tamamen reddetmeye ve önceden belirlenmiş siyasi çıkış noktalarına dayanarak çökertmeye yöneldi. Bu, meşru bir soruyu gündeme getiriyor: Sorun girişimin içeriğinde mi yoksa ona yönelik siyasi yorumda mı?

Gerçek şu ki, hükümetin bu girişimi, sürdürülebilir bir çözüme giden herhangi bir yolun, HDK’yi ödüllendirmek, onu ulusal orduyla eşit tutmak, neden olduğu tüm yıkım ve işlediği tüm vahşetleri göz ardı etmek üzerine kurulamayacağı yönünde temel bir pozisyondan yola çıkıyor. Bu bakış açısıyla, girişim HDK’yi sahnede kalıcı bir oyuncu olarak değil, paralel ordular olgusunu sona erdirme ve devletin meşru güç kullanımındaki tekelini yeniden tesis etme sürecinin bir parçası olarak terhis edilmesi gereken olağanüstü bir silahlı olgu olarak ele alıyor.

Bu yaklaşım, prensipte, Aralık Devrimi'nin merkezi sloganlarından biriyle örtüşüyor: “Ordu kışlalara, Cancavid feshedilmeli.” Buna ek olarak, HDK'nin gelecekteki herhangi bir siyasi veya askeri rolünü reddeden Sudan nüfusunun geniş bir kesiminin arzusuyla da örtüşüyor. Ne var ki girişimi eleştirenlerden bazıları bu noktayı doğrudan ele almaktan kaçınarak, eleştirilerinde ordu ve hükümete odaklanıyorlar, ama HDK'nin feshedilmesi ve silahsızlandırılması konusunda net bir tavır almıyorlar. Burada mesele sadece savaşı sona erdirme mekanizmaları üzerindeki bir anlaşmazlık değil, Sudanlıların savaştan sonra istedikleri devletin doğası hakkındaki daha derin bir anlaşmazlıktır. Bu devlet, tek bir ordu ve tek bir silaha sahip bir devlet mi, yoksa milisler arasında güç dengesi ve varlıklarının meşrulaştırılmasıyla yönetilen bir devlet mi olmalı?

Girişim ayrıca, Güvenlik Konseyi içinde, özellikle silah tedariki, finansman ve paralı askerler konusunda, savaşı devam ettiren dış faktöre de dikkatleri yeniden odaklamaya katkıda bulundu. Konuşmaların çoğunun silah akışını savaşın genişlemesiyle ilişkilendirmesi de dikkat çekiciydi. Hatta bazı konuşmacılar, HDK'yi destekleyen ana tarafı, çatışmanın uzamasından ve bu güçler tarafından işlenen korkunç ihlallerden ve soykırım eylemlerinden doğrudan sorumlu tutacak kadar ileri gittiler. Belki de bu pozisyonu en iyi özetleyen ifade, Güvenlik Konseyi'nin mevcut Başkanı, Slovenya Temsilcisi tarafından şöyle dile getirildi: “Kitlesel vahşetlerle karakterize edilen bir savaşta, tarafsız bir tedarik zinciri yoktur.” Girişimin, bazı yönlerden çıtayı yükselten iddialı bir yol sunarken, özünde şok edici veya kabul edilemez sayılabilecek hiçbir şey sunmadığı doğru. Nitekim kendisi göçmenlerin ve mültecilerin güvenli bir şekilde geri dönüşünden, işlenen suçlar için hesap sormaktan, yeniden inşadan, devlet kontrolü dışındaki grupların silahsızlandırılmasından ve uluslararası gözetim altında genel seçimlerin zeminini hazırlayacak bir Sudan-Sudan diyaloğundan bahsediyor. Bunlar, kendilerine yönelik itiraz temel bir anlaşmazlıktan ziyade siyasi hesaplardan kaynaklanmadığı sürece mantıksal olarak itiraz edilmesi zor taleplerdir.

O halde sorunun özü, girişimin kendisinde değil, daha ziyade devlet, silah ve meşruiyet sorularını doğrudan yeniden gündeme getirmesinde ve bazı güçleri yüzleşmek istemedikleri bir siyasi zorunlulukla karşı karşıya bırakmasında yatıyor. Bu nedenle, itirazlar, içeriğinin objektif bir eleştirisinden ziyade, girişimin potansiyel sonuçlarını reddetmeye daha yakındı.

Sonuç olarak, girişim geliştirme, güvenceler ve gerçekçi uygulama mekanizmaları gerektirebilir, ancak onu sadece bir manevra veya halkla ilişkiler belgesi olarak ele almak, savaşı sona erdirme yönündeki ciddi çabaya hizmet etmez. Gerçek tartışma, girişimi kimin sunduğu değil, hangi yolun gerçekten istikrarlı, egemen ve tek bir birleşik silahlı kuvvete sahip bir Sudan devletine götürdüğü olmalıdır. Kontrolsüz silahlar ve paralel ordular sorununu çözmeden Sudan için kalıcı bir barış sağlanamaz. Bu, erteleme, oyalama veya siyasi manevraları kaldıramayacak bir konudur.