Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Düzgün bir iş ve aidiyet duygusu

İşle olan ilişkinin, kişinin her şeyle olan ilişkisini belirlediği konusunda hepimiz hemfikiriz. Başka bir deyişle mesleki statü, iş yerinde istikrar, insan onurunu koruyan iyi bir işten keyif alma... Bu, bireyin kendisiyle, ülkesiyle, ailesiyle ve çevresiyle olan ilişkisinin temel belirleyicisidir.

Dolayısıyla kendini aşağılanmış, ezilmiş, işinde sömürülmüş hisseden, ekmek kırıntıları için kan ağlayan birinin çevresiyle rahatça iletişim kurabilecek kadar (zihinsel anlamda) sağlıklı olması mümkün değildir. Bu da iyi bir mesleki statü ve düzgün çalışma koşullarının, bireye dair her şeyin belirleyicisi olduğu ilkesini oluşturmamıza olanak tanır. Bu bağlamda, çalışmanın bireyin kendisiyle ilişkisini belirlemedeki önemini göz önünde bulundurmak önemlidir. Ayrıca uygunsuz çalışmanın, kişiyi, kendisiyle, dolayısıyla başkalarıyla ve sosyal çevresiyle bir gerilim ve çatışma durumuna soktuğu söylenebilir. Bu konudaki kanıtımız, uygunsuz iş mağdurlarının kendilerini patlayabilecek veya insanlığa karşı gündemler için kullanılabilecek saatli bombalara dönüştürecek şekilde sömürülen bir insanlık deposu olduğudur.

Hangisinin daha sıkıntılı bir durum olduğunu sorabiliriz; işsizlik mi yoksa uygunsuz çalışma mı?

Aslında işsizler, özellikle de kendilerini ötekileştirilmiş ve işsiz olarak görenler, aşağılanmış hissederler. Bu, özellikle de işsizlik uzar ve istihdam kapıları kendilerine kapanırsa çok tehlikeli bir duygudur. Öte yandan, haklarına saygı gösterilmeyen ve ihtiyaçların onurlu bir şekilde karşılanmasını sağlamayan yetersiz bir işte çalışan kişinin, aşağılanmış ve bazen de köleleştirilmiş hisseden işsizden çok daha iyi durumda olduğu da gözden kaçmamaktadır. Bu iki duygu, acı ve negatif enerji açısından tanınmama duygusundan farklı değildir.

Kısacası çalışma gerçeği, özellikle özel sektörde halen hâkim olan uygunsuz çalışma ikilemini aşamadığı için yoksulluk, açlık ve cehaletle mücadele mekanizması olarak temelde çalışmaya dayanan sürdürülebilir kalkınma yoluna girdiğimizi iddia edemeyiz.

Elbette, günümüzdeki küresel eğilimin özel sektörü teşvik etmek, iş ve yatırım için cazip bir ortam sağlamak olduğu düşünüldüğünde bu konunun önemi iki kat daha artmaktadır. Bu iyi bir şeydir ve devletin ve kurumlarının yüklerini azaltarak altyapı ve ağır alanlara daha fazla odaklanmalarını sağlar. Ancak bu durumda gerekli olan, her ülkenin özel sektör alanını genişletmesi, özel sektör çalışanlarının savunucusu rolünü oynaması ve onları korumak ve insana yakışır iş fırsatları sağlamak için mevzuat geliştirmesidir.

Bu bağlamda, Arap ve İslam ülkelerinin, hizmetlerine çok ihtiyaç duyulan ancak değer verilmeyen düşük ücretli mağdurların haklarının savunulması alanında bir yasal devrime ihtiyaç duyduğuna inanıyoruz.

Bugün güvenlik görevlileri ve temizlikçiler olmadan çalışmak mümkün mü?

Şüphesiz herkes hayır diyecektir. Ancak neden her kurum için vazgeçilmez oldukları konusunda bir uzlaşı varken maaşları yetersiz? Neden bir güvenlik görevlisi, bir temizlikçi, bir tarım işçisi onurlu bir şekilde yaşayamıyor? Neden yaşamalarını, yemek yemelerini, evlenmelerini, aile kurmalarını ve eğlenmelerini sağlayacak bir maaş alamıyor?

Bu işlere değer vermekle ilgili bir mesele var. Temizliğin ve çevrenin öneminin ve bunun sağlık, refah ve yaşam kalitesi üzerindeki etkisinin gerçekten farkında isek iş yasalarını değiştirmeliyiz. Ayrıca, emek mağduru yoksul çiftçilerin topluma sunmak için topraktan elde ettikleri ekmek, zeytin, sebze ve meyvelerin gıda güvenliğinin yanı sıra bize tüm bu hizmetleri sağlayan söz konusu gruplara fayda sağlayacak özel yasalar oluşturmalıyız.

Değeri düşük görülen mesleklerin haklarını güvence altına alan mevzuatla iş ve yatırım ortamları güçlendirilmeden, uygunsuz çalışma mağdurları özel sektörün pençesine bırakılamaz.

İnsana yakışır işin, işverenler ve özel kuruluşlar için bir garanti olduğunu anlamak da önemlidir. Çünkü işiyle barışık bir işçi otomatik olarak güvenilir, itimat edilir ve kaliteli iş yapacaktır.

İnsana yakışır iş ancak benzer uygulamalar ve performans, özellikle de aidiyet duygusu üretebilir. İnsanoğlu iyi olan ve haysiyet denen büyük ve temel bir sabiteyi koruyan her şeye meyillidir.

Dolayısıyla, insana yakışır iş mücadelesi hem iç barış hem de dünya barışı için verilen bir mücadeledir. Bu sadece uygunsuz işe ve onun kurbanlarına yatırım yapan yaşam düşmanlarının planlarını bozar.