Gazze savaşının başlangıcından bu yana, savaşın arkasında ilk etapta İran'ın olduğu ve Hamas'ı savaşa ittiği izlenimini edindim. 2023'ün ilk aylarında İranlı ve Filistinli yetkililer sık sık Beyrut'a giderek Hizbullah lideriyle görüştü ve Hizbullah lideri sürekli olarak ‘arenaların birliğinden’ bahsetti. Aynı dönemde İslami Cihad Hareketi Batı Şeria'da operasyonlar yürütüyordu ve yorumcular Hamas'ın neden savaşa dahil olmadığını merak ediyordu. Hizbullah (arenaların birliği temelinde!) Hamas ve İslami Cihad'ı savaşlarında desteklemeye giderken, İran'ın bundan haberi olmadığı ve savaşı genişletmek istemediği yönündeki ısrarı bu izlenimle çelişiyor gibi görünüyor. Geriye şu soru kalıyor: Hamas savaşa karar verme konusunda böylesine kayda değer bir özerkliğe sahipse, Hizbullah da savaşa karar verme konusunda aynı özerkliğe sahip midir?
Her halükârda, savaşın nasıl ve neden başladığının artık bir önemi yok, özellikle de sonrasında yaşanan dehşete tanıklık ederken... Netanyahu ve İsrail aşırı sağı, Filistinli örgütlerden Hizbullah'a ve İran'a kadar İsrail’in tüm düşmanlarını tasfiye etmek için bizim tanık olduğumuz ve dünyanın tanık olduğu şekilde bu savaşı kullandı. Ancak meseleye geri dönüş, dış müdahalelerin bir sonucu olarak bazı Arap oluşumlarının parçalanması ve çökmesi nedeniyledir. Bu müdahaleler ABD tarafından Irak'ta başlatılmış ve Libya'da devam ettirilmiştir. İran İslam Cumhuriyeti de bununla rekabet etti ve bundan faydalandı. İran, silah ve diğer kaynaklarla beslediği milislerin oluşturulmasına dayalı bir yöntem ya da yaklaşım geliştiren tek ülke oldu. Öyle ki, yetkilileri içinde bulunduğumuz yüzyılın ikinci on yılında dört Arap başkentini kontrol etmekle övünebildi: Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana!
Arap ulusal varlıklarının parçalanması, tekrar tekrar sorgulanması gereken bir olgu haline gelmiştir. Bu kırılmanın müdahalelere bağlanması pek çok kişi tarafından kabul görmemekte, Arap Baharı’nın neden olduğu sarsıntılara dikkat çekilmekte ve bu sarsıntıların aslında dış müdahalelere yol açan iç sorunlardan kaynaklandığı belirtilmektedir. Diğerleri ise demokrasiyi yayma bahanesiyle Arap Baharı olaylarında ABD'nin bilinen rolüne dikkat çekmektedir ki bu, Amerikalıların 2003'te Irak'ı işgal etmek için kullandıkları argümanın aynısıdır ve Irak'ın nükleer programı efsanesi de buna dahildir. Üçüncü bir grup ise farklı başlangıçlar ve detaylar bulmacasını ikisini birleştirerek çözmeye çalışıyor: İç kırılganlık ve dış müdahale! Bu gruptakiler Sudan'da olanları örnek gösteriyor. Zira Sudan’da askeri ve sivil güçler arasında iç değişim konusundaki anlaşmazlık, ülkenin bazı komşularını Sudan'ı parçalamak ve ganimet talep etmek için Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri adına sürece müdahil olmaya teşvik etti!
Filistin'deki durum gerçekten de farklıydı. Dekolonizasyonun ardından, Nazilerden büyük acılar çeken Yahudiler için bir ev ve devlet yaratma bahanesiyle tüm dünyanın, özellikle de büyük güçlerin katkıda bulunduğu bir yerleşimci sömürgeciliği başlatıldı. Filistinliler 1960'ların ortalarında davalarını yeniden canlandırmaya başladıklarında, kurtuluş projesinde birleşme konusunda istekliydiler. O yıllarda Arap Birliği ülkelerinin yardımıyla, mücadelenin tüm gruplarını birleştirmek için Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kuruldu. Yaklaşık otuz yıl sonra, toprakların bir kısmını geri almak ve üzerinde bir Filistin devleti kurmak için 1993 Oslo Anlaşması'na varıldı. Ancak radikal Araplar ve Filistinliler, nehirden (Şeria/Ürdün Nehri) denize (Akdeniz) bir devlet konusunda ısrar etmeye devam etti. İslamcı Hamas, Gazze Şeridi'ni Filistin Yönetimi'nden devralmak, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve Libya'da kurulan diğer milisler gibi bir milis olmak için Oslo'ya karşı bu muhalefetten ortaya çıktı. Parçalanmış Arap ülkelerindeki diğer milisleri anladığımız gibi bunu da mı anlamalıyız? İsrail, Hamas'ı bu şekilde kabul ediyordu. Aksa Tufanı Operasyonu öncesinde, yani 2007-2024 yılları arasında, Hamas'ın desteklenme ya da teslim olma ihtimalini Ebu Mazen (Mahmud Abbas) ve Filistin Yönetimi'nden daha yüksek görüyordu. Hamas, İsrail üzerinden Katar desteğini kabul etmesinin de gösterdiği gibi bu izlenimi istemiyordu!
Hamas, Filistin'de ve ötesinde son derece popüler hale geldi. Ancak ne İsrail ne de Arap devletleri Gazze Şeridi'nde iktidara dönmesini istemiyor. Filistin Yönetimi ile Çin'in arabuluculuğunda teknokratik bir birlik hükümeti kurmayı kabul etti. Hamas daha önce yaptığı gibi anlaşmadan cayabilir ama Gazze Şeridi'nde olanlardan sonra bu mümkün olmayabilir.
Dolayısıyla diğer Arap ülkelerindeki milislerin sahip olmadığı bir fırsat var. O da şu: Filistinlilerin, Arapların ve Batı'nın yardımıyla bir Filistin devleti kurmak için birlikte çalışacakları ulusal bir programla yeniden bir araya gelmeleri. Hamas, Sinvar yönetimindeki programı mı yoksa Libya, Sudan, Suriye ve Somali'de defalarca yaşananları mı uygulamaya niyetli? Sadece Hamas için değil, İran ve Nasrallah için de zor bir ders. Tekrarlanan başarısızlıklardan sonra, direniş ekseni boyunca alternatifleri yeniden gözden geçirmek ve düşünmek daha iyidir, yoksa on binlerce kurban boşa gitmiş ve işe yaramaz hale gelmiş olacaktır. Birleşmiş Milletler'de (BM) davaları ve kararları olan diğer Arap ülkelerine gelince, milislerden kurtulmak Kur'an-ı Kerim'de ifade edildiği gibi devenin ‘iğne deliğinden’ geçmesinden daha zordur!