Mustafa Fahs
TT

Hochstein'dan yardım isteyen Lübnanlılar

ABD'nin Lübnan Özel Temsilcisi Amos Hockstein'ın Beyrut'a yaptığı ziyaret zamanlama ve içerik açısından kimilerine göre muğlaktı. Muğlaklığı veya yapıcı olmayan içeriği, genel bölgesel sahnenin ve özelde tüm olasılıklara açık Lübnan sahnesinin karmaşıklığını artırıyor. Ancak kritik bir zamanda veya zor çözümden ya da daha zor olan çatışmadan önceki son çeyrek saatte gelen Hochstein, yanında yeni bir şey taşımıyordu. Görüştüğü kişilere üzerine inşa edilebilecek herhangi bir temel sunma girişiminde bulunmadı. Elinde yalnızca daha önce, yani aylar önce sundukları vardı. O da Lübnan sürecini İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşı sürecinden ayırmanın gerekliliği konusundaki ısrarı.

Aleni veya özel konuşmalarında ciddi veya yapıcı işaretler aramak neredeyse imkansızdı. O, bu ziyarette sanki güvenilemeyecek birinden gelen mesajın güvenilir bir taşıyıcısıymış gibiydi. Arabuluculuk görevini hiç sıkıntı duymadan bırakıp, içerik ve bağlılık açısından taraflılığını gösterdi. Dolayısıyla ziyaretinin ciddiyet ve öneminin, zamanlaması ve koşulları itibarıyla önceki ziyaretlerden farklı olduğu söylenebilir. Çünkü yeni bir şey içermiyordu ve bu da müzakere ve çatışma çözümü bilimini can evinden vurmaktır.

Ziyaret karşısında şoke olanlar iki türlüydü; aldatılmış dostlar ile kızgın nefretçiler. Lübnanlıların bir kısmı, aynı uyruktan olduğu ve onlar adına müzakereleri yürüttüğü kişilerle müzakereler konusunda güven inşa edebileceği için onun taraflılığını olumlu bir şekilde ele alıyorlardı. Sonuç, onlar yani sınırın diğer tarafındakiler için özel olarak tasarlanmış, ancak Lübnanlıların ölçülerine göre skandal niteliğindeki “deniz sınırlarının çizilmesi” olarak bilinen tarihi bir çözümün başarılmasını kolaylaştırması oldu. Müzakerelerdeki eksikliklerini ve deniz sınırı skandalını örtbas eden yeni nefretçilere gelince, deniz sınırını müzakere ettikleri kişilerin kurduğu yeni bir tuzağa düşmekten ve bunun bu kez kara sınırları ile ilgili bir skandala neden olmasından derin endişe duyuyorlar. Sanki Hochstein’in taraflılığını ve bağlılığını daha yeni keşfetmişler ve ona güvenilebilecek bir arabulucu gibi davranmayı bırakmışlar gibi yapıyorlar.

Hochstein tarafından geçmişte ve bugün aldatılan, gelecekte aldatılacak iki tarafın çıkmazı, bildikleri ve kabul ettikleri taraflılığından kaynaklanmıyordu, çünkü misyonunu üstlendiğinden beri bu konuda açık ve netti. Dolayısıyla, asıl sıkıntı, kendisiyle müzakereleri yürütenlerin veya onlara bu yetkiyi verenlerin defalarca aynı delikten sokulması ve hâlâ onunla uzlaşma veya pazarlık üzerine bahse oynamasıdır.

Öte yandan Hochstein'ın Beyrut ziyareti bazıları için hem şekil hem de içerik açısından açık ve netti. Zira o bir Avrupa başkentine yaptığı ticari gezi kapsamında Beyrut’a gelmiş ve oraya dönmüştü. Eğer ciddi olsaydı ya da söyleyecek bir şeyi olsaydı, Tel Aviv'den gelirdi ve duyduklarını aktarmak için oraya dönerdi.

İçerik olarak Hochstein, Gazze'deki müzakereler ve ateşkes hakkındaki genellemelere bağlı kaldı ve bunun Lübnan'a yayılmamasını sağlamayı taahhüt etti, ancak ertesi gün, bir yol haritası veya icraatlar hakkında konuşmadı. Sunduğu tek şey ateşkese bağlı kalma taahhüdüydü, bu da şu anda Lübnanlılara sadece Filistinlilerin kabul ettiği şeyleri kabul etmelisiniz dediği anlamına geliyor. Bunun anlamı ise 8 Ekim’den bu yana Lübnan cephesinde hiçbir şey olmamış veya değişmemiş gibi onlarla müzakereleri başlangıç noktasına geri götüreceğidir.

Dolayısıyla muğlaklığına bahis oynayan ve onu tanımlama konusunda bölünen Lübnanlılar ile Hochstein arasındaki ilişki için söylenecek en iyi söz, Lübnanlıların “sıcaktan kavrulan birinin ateşten yardım istemesi” gibi ondan yardım istedikleridir.