Suriye'de sahada yaşananlar, en karamsar insanların bile boyutunu takdir edemedikleri büyük katliamların yaşandığını açığa çıkarıyor. Dünyanın şu ana kadar bildikleri ise buzdağının sadece görünen kısmı. Zira Suriye’de sloganı muhalifleri yok etmek olan ve Suriye muhalefetinden bir dostun dediği gibi (Suriye'nin İslam fethinden bu yana başına geçenlerin en kötüsü) olan soykırımcı mezhepçi bir yönetim vardı.
Bu yönetimin geçmişi, çürümüşlüğünü ortaya çıkaracak Suriyelilere bırakılmıştır. Peki ya gelecek, özellikle de Suriye'nin geri kalan bileşenleriyle yeni yönetime ilişkin düzenlemeler ne olacak?
Suriye'de 16 ırk ve etnik grup bulunuyor: Araplar, Kürtler, Türkmenler, Çerkezler, Arnavutlar, Dürziler, Şiiler, Aleviler, Hristiyanlar, İsmaililer, Yezidiler ve diğerleri. Bu bileşenlerin kimisi büyük kimisi küçük ve Sünniler çoğunlukta. Ayrıca Suriye tarihsel olarak bir göçmenler ülkesi, nitekim Şam'ın en büyük mahallesinin adı “Muhacirin (göçmenler) Mahallesi’dir. İktidara gelen silahlı güçlerin çoğu Sünnilerden oluşuyor ve silahlı bir Kürt fraksiyon da var.
Suriye'deki en önemli sosyal olgu, tüm bu bileşenlerin çeşitli şehir ve beldelerde neredeyse Suriye sosyal dokusu içinde erimesidir. Yani bu bileşenlerin birkaçı aynı coğrafyaya sahip, bu da hepsinin genel olarak Arap karakteri taşımasına neden oldu. Dolayısıyla Suriyelilerin gelecekte birleşik bir ulus-devlete sahip olmaktan başka seçeneği yok.
Kürtlerin sorunu, tüm komşu ülkeleri meşgul eden eski bir Kürt devleti kurma hayaline sahip olmalarıdır. Eldeki rakamlara göre Suriye'deki Kürtler bölgedeki en küçük Kürt grubudur; çoğunluğu Türkiye'de, bir kısmı da Irak ve İran'da bulunmaktadır. Suriyeli Kürtlerin bulunduğu coğrafya sadece Kürtleri değil, aynı zamanda Arapları ve Türkmenleri barındırıyor ve hatta bunlar çoğunluğu oluşturuyor olabilir. Dolayısıyla Suriye'nin bağımsız bir Kürt oluşumuna ev sahipliği yapması pek olası değil. Geçtiğimiz on yıldaki silahlı varlıkları işlevseldi ve değişimin gerçekleşmesiyle sona erdi.
Türkiye, Kürt devleti sloganını benimseyen bir Kürt örgütü olan ve terörist olarak sınıflandırılan PKK ile uzun süredir çatışma halinde. Türk-Kürt çatışmasının tarihi uzun ve Türkiye bunu birden fazla aşamada kontrol altına almaya çalıştı. Ancak Türkiye'deki tüm Kürtler bu örgütü desteklemiyor. Aralarında iktidardaki AK Parti'nin üyesi olanlar da var (60 milletvekili). Hatta PKK’nın TBMM'de 9 milletvekili bulunuyor. Ekonomik reformların babası Başbakan Turgut Özal ve bugün mevcut hükümette ekonominin başında olan Mehmet Şimşek de dahil olmak üzere Türkiye’nin Kürt kökenli tarihi liderleri de var.
Suriye'de de yöneticiler arasında Kürt olanlar vardı; Şükrü el-Kuvvetli, Hüsnü el-Zaim, Edip Çiçekli ve Başbakan Muhsin el-Barazi. Dolaysıyla Suriyeli Kürt bileşenin ulus-devletten başka seçeneği yok ve silahlı varlığı Türkleri rahatsız ediyor, Suriye ulus-devletinin kuruluşunu tehlikeye atıyor.
Irak'taki Kürtlerin durumu farklı koşullar içeriyor ve bunlar Saddam Hüseyin'in çılgınlıkları ve komşu ülkelerin müdahalesi ile ortaya çıktı. Ancak 2017'deki referandum ile bağımsızlık girişimi bile başarısız olduğu için bunun tekrarlanması pek olası değil. Dolayısıyla Suriye Kürtlerinin bir sivil devlet içinde diğer bileşenler ile birleşmekten başka seçeneği yok.
Lübnan'da 17 dini grup var ve daha önceki aşamada bölgesel müdahale, ayartma, korkutma ve baskın sloganlar sayesinde Hizbullah bunların neredeyse tamamını bastırmıştı. Bu da Lübnan'ı başarısız bir devlete ve hizmet dışı kalan bir ekonomiye sürükledi. Son gelişmelerin ardından Lübnan Şiilerinin, diğer tarafların da taşıdığı geçmişin acılarına ve trajedilerine rağmen, birleştirici bir ulus-devletten başka seçenekleri yok. Bu devlet olmadan, bölgesel ve uluslararası durum Hizbullah’ın silahlı olmasına ve devleti eskisi gibi kontrol etmesine veya Lübnan'ın toplumsal barışına yönelik bir tehdit oluşturmasına izin vermeyecektir. Hizbullah liderliği bu sonuca ne kadar çabuk ulaşırsa, Şiiler ve diğerleri için o kadar iyi olacaktır.
Başta Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen olmak üzere bir dizi Arap ülkesinde yaşanan bu puslu aşamanın en önemli başlığı, bir veya daha fazla bileşenin ülkedeki diğer bileşenlerle ortak ve birlikte bir yaşama izin vermeyi reddetmesidir. Yahut bir grubun, farklı sloganlar altında iktidarı ve zenginlikleri ele geçirmeye, diğerlerini ötekileştirmeye, hatta bazı bölgelerde liderlerini tasfiye etmeye çalışmasıdır.
Bu denklemin zamanı neredeyse bitti ve adil, hukuki bir ulus-devletten kaçış yok. Bunun alternatifi mezhep çatışmalarının devam etmesi, anavatanların zayıflaması ve sızmalara maruz kalmasıdır.
Dolayısıyla Suriye'deki yeni rejimin bu yol dışında ayakta kalması ve devam etmesi mümkün değil. Tek bir çatı ve tek bir yasal prosedür altında tüm bileşenleri kapsayan hukuka dayalı ulus-devletten başka çare yok.
Baskı ve diktatörlük çukurundan çıkmış bir devleti modernize etmek kolay değil. Ama süreç zor olsa da kendisi için ciddi şekilde çalışmayı hak ediyor. Suriye iki büyük zorlukla karşı karşıya; en azından hızlı çözüm gerektiren ekonomi dosyası ve göç eden ulusal sermaye dosyası.
Arapların, özellikle de en yakın olan Körfez ülkeleri, Ürdün ve Mısır'ın yeni Suriye'yi kucaklaması bu nedenle önemli. Suriye'nin tehlikeli dönüm noktasını güvenli bir şekilde geçmesi için gerekli hızla gerçekleştirilmeyi hak eden bir çaba.
Son söz; geceler sürprizlere gebe ve bir sonraki Amerikan yönetiminin eğilimlerini tahmin etmek zor. Bu nedenle Arapların kendi bölgelerinde güvenlik ve barışı korumak için inisiyatif almaları gerekiyor ve anahtar Suriye'dir.