Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

‘Direniş’... ama direnmiyor

Hasan Nasrallah'ın cenaze törenini, öncesinde ve sonrasında yapılan konuşmaları gözlemleyenler Hizbullah'ın gelecekte nasıl bir ‘koro’ oluşturacağı konusunda fikir ayrılığına düştüler. Kesin olan şey, Güney Litani'den ayrılmaya ya da cepheyi geri almaya çalışmamaya karar verdikleri... Geri kalan her şey, hem siyasi hem de askeri açıdan, Hizbullah'ın lehine ya da muhaliflerinin lehine yorumlanmaya açık.

Bu sadece İsraillilerin, Amerikalıların ve İranlıların söylediklerinden değil, aynı zamanda Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın konuşmasından da kaynaklanıyor. Kasım direnişin gücünü, sürekliliğini, sebatını ve Nasrallah ile diğer şehitlerin mesajına sadakatini vurguladı. Ancak konuşmasının devamında, ‘kurtuluş’ sürecinin geri kalanını hükümetin halledeceğini belirtti... Hizbullah, İsrail'in Lübnan topraklarında ilerlemesini engelledi(!) ve hükümet, Şeyh Naim'in direnişinin düşmanın işgal etmesini engellediğini iddia ettiği topraklardan İsrail'i çıkarmak zorunda kaldı!

Kasım’ın söylediği en net ve çarpıcı şey, Lübnan'ın tüm evlatları için nihai bir vatan olduğu ve Taif Anayasası'nın onların da anayasası olduğuydu. Meclis Başkanı Nebih Berri ile yakın ilişkilerini hatırlatmayı da unutmadı, Lübnan'ın savunmasında ordunun büyük rolü olduğunu söylemeyi de... Şeyh Naim'in sözlerini, Lübnan ordusu zayıf olduğu için Lübnan'ın Hizbullah'a ve silahlarına ihtiyacı olduğunu defalarca dile getiren eski Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın sözleriyle karşılaştıralım!

Genel Sekreter yeni aşamayla artık Hizbullah'ın silahlarına ve teolojisine ihtiyaç kalmadığını mı kastediyor?... Muhaliflerin ve karşıtların talebi olan savunma stratejisi bile şimdi Kasım tarafından talep ediliyor. Bu, silahların devletin eline geçmesini müzakere etmek anlamına mı geliyor yoksa Hizbullah'ın Ulusal Muhafızlar ya da Ordu Destekçileri İttifakı'na eşdeğer hale geleceği anlamına mı geliyor? Hizbullah karşıtları müzakereye gerek olmadığını, Hizbullah'ın cepheyi terk ettiği sürece silahlarını orduya teslim etmesi ve sadece siyasi bir parti haline gelmesi gerektiğini, çünkü cephe gittiği takdirde Hizbullah'ın silahlarıyla birlikte artık bir iç işlevi kalmayacağını, sadece temkinli ve beklenti içinde olacağını söylüyorlar. Silahlı Hizbullah'ın muhalifleri anayasa ve uluslararası kararların temsil ettiği meşruiyete başvururlardı ve Hizbullah da buna kendi meşruiyetiyle karşılık verirdi: ‘Halk, Ordu ve Direniş’. Şimdi ise silahlı Hizbullah Taif'in ve anayasanın meşruiyetine katılıyor ve daha önce iddia ettiği meşruiyeti unutuyor.

Meşruiyet zayıf olmadığı gibi Hizbullah da meşruiyete karşı ilgisiz değildi. Bu durum -güç fazlalığına rağmen- anayasayı ve uluslararası kararları görmezden gelmesine yardımcı olması için Mişel Avn ve Süleyman Franciye gibi cumhurbaşkanlarını göreve getirme konusundaki ısrarından da anlaşılıyor.

İster istemez geleceğe yönelik olan bu argümanı bir kenara bırakalım. Husiler ve Halk Seferberlik Güçleri’nin (Haşdi Şabi) cenaze töreninde yer almasının bir faydası yok, asıl dinlenmesi gereken İranlı yetkililerin yüksek ses tonu. Cumhurbaşkanı'nın başkalarının Lübnan topraklarındaki savaşlarını reddederek yanıt verdiği bu durum, Velayet-i Fakih yetkilileri için gerçekte ne anlama geliyor? Daha önce yaptıkları gibi taziye ve yeniden inşa, barınma ve toplumun ilerlemesi için fon ve kaynaklarla güçlendirme anlamına mı geliyor, yoksa daha önce olduğu gibi, özellikle İran'ın İsrail ve ABD ile düşmanlığı daha güçlü ve yoğun hale geldiği için cephe ve silah anlamına mı geliyor? Peki Hizbullah en azından şimdilik Güney Litani cephesini terk edecek kadar zayıfladıysa, zayıflayan İran için ne söylenebilir? İran'ın durumu Hizbullah'ınkinden farklı. Hizbullah devlet, anayasa ve ordu içinde yeni bir döneme giriyor. İran ise iç tökezlemeleri ve düşmanlar tarafından yanlış yorumlanma korkusu nedeniyle yapamadığı stratejik bir değişime ihtiyaç duyuyor. Naim Kasım'ın Ali, Hüseyin, Humeyni, Hamaney ve hatta İmad Muğniye'ye başvurması gerekiyorsa, o zaman 2008'de dört Arap başkentini imparatorluğuna kattığını söyleyen İran'a ne demeli?

İran ve Hizbullah, ikili askeri üstünlük ve Esed rejiminin devrilmesi karşısında çöktü. Hizbullah'ın Lübnan devletine sığındığına inanalım… Peki İran nükleer silah, balistik füze ve İHA tehdidi yetmiyorsa kime sığınacak?

Kuşkusuz bu, 2000 yılından bu yana yaşanan muazzam yükselişin ardından gelen büyük bir gerileme. İran bununla nasıl başa çıkacak? Arap ülkelerindeki ve dünyadaki en güçlü kolu bununla nasıl başa çıkacak veya üstesinden gelecek? ‘Direniş’ karşıtları ve Esed'in Lübnan ve Suriye'deki muhalifleri hayatta kaldılar ve daha sonra başarıya ulaştılar. Düşenlerin on yıllardır kendilerine sunulandan başka alternatifleri yokken, sadıklar dün ve bugün kurtuluş milisleri olmadan ulusal bir devlet projesine sahipler.