Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Trump'ın Körfez ziyareti üzerine bir okuma

ABD Başkanı Donald Trump'ın 13-16 Mayıs tarihleri arasında Riyad, Doha ve Abu Dabi'ye yapacağı ziyaret her açıdan tarihi bir önem taşıyor. Yeniden seçilen Başkan, ABD dışındaki ilk resmi ziyareti için Körfez bölgesini seçti. Bu, daha önceki başkanların Birleşik Krallık ve Fransa gibi Avrupalı müttefiklerini ziyaret etme geleneğinden bir sapma olup, mevcut yönetimin bölge için gördüğü stratejik önemi yansıtıyor.

Bazı medya kaynaklarının sızdırdığına göre Riyad'da, altı Körfez ülkesi için ABD Başkanı ve yardımcılarının katılacağı ve bazı Arap yetkililerin de davet edilebileceği bir zirve düzenlenecek.

Ziyaretin siyasi açıdan okunabilecek yan anlamları var. İlk olarak, Körfez Arap ülkelerinin ABD stratejisindeki önemini ve bölgesel ve küresel arenadaki rollerini gösteriyor. İkinci olarak ise yeni yönetimin bu bölgeyi, Trump'ın uluslararası ekonomik ve siyasi ilişkileri yeniden yapılandırmak istediği algıyı şekillendirmeye yardımcı olacak kilit bir müttefik olarak görmesi. Bu bir yandan geleneksel ittifakı vurgularken, diğer yandan da ABD'nin herhangi bir güvenlik macerasına karşı Körfez'in güvenliğine bağlılığı anlamına geliyor.

Mevcut yönetim, Joe Biden'ın önceki yönetiminin Körfez ülkelerine karşı net olmadığını ve Körfez arenasında olup bitenlere karşı iş birliği ile haksız eleştiriler arasında gidip geldiğini, bu nedenle iki taraf arasındaki ilişkinin bozulduğunu ve uzun görüşmelerin kesin sonuçlara ulaşmadığını düşünüyor. Yeni yönetim, stratejik anlayışlara ulaşmak istiyor.

Hatırlanacağı üzere Başkan Donald Trump ile Demokrat aday Kamala Harris arasındaki son seçim kampanyası sırasında bir dizi Körfez yetkilisi Trump'ın ofisini ziyaret etmiş ve kendisiyle Körfez ülkelerini ilgilendiren birçok dosyayı görüşmüştü. Başkanlık koltuğuna oturduktan sonra da yine bir dizi Körfez yetkilisi Trump'ı ziyaret etti. Söz konusu ziyaretlerde görüşülen dosyalar, Doha ve Abu Dabi'de yapılacak toplantılarda gözden geçirilecek. Dolayısıyla bu ziyaret iki tarafın Demokratların vaaz ettiği sloganlara değil, ortak çıkarlara dayalı bir ilişki kurma arzusunu temsil ediyor.

Riyad’daki zirvede sunulacak ana dosyalardan biri nükleer, balistik ve İran'ın bazı Arap ülkelerine müdahalesi olmak üzere üç bölümden oluşan İran dosyasıdır. Körfez tarafı ile İran tarafı arasında ilişkileri yatıştırmaya yönelik bir anlaşma sözü verilmesine rağmen, Tahran'daki karar alma mekanizmasındaki çoğulculuk nedeniyle, halen bir tarafta sakinleşmek isteyenler, diğer tarafta ise Husiler gibi Ortadoğu bölgesinde güvenliğe düşman güçleri harekete geçirenler var.

ABD ve Körfez taraflarının kalıcı bir barışa ulaşmanın yollarını aradığı bir dönemde, Suriye'deki kargaşa, Lübnan'daki genel istikrarsızlık ve Irak'taki belirsiz durum gibi burada da tedbir önemli olacaktır.

Öte yandan Körfez ülkelerine yönelik silah ve savunma konusunun da gündeme gelmesi muhtemel. ABD Başkanı'nın gelişi öncesinde bazı Körfez başkentleri ile Washington arasında önemli anlaşmalar duyuruldu. Bu anlaşmaların, Riyad’daki zirvede ABD Başkanı'nın huzurunda açıklanması bekleniyor.

Enerji ve petrol konusu Körfez ülkeleri için büyük önem taşıyor. Zira Körfez ekonomisinin hem gaz hem de petrol olmak üzere enerjiye olan bağımlılığı, fiyatlardaki herhangi bir bozulma bu ülkelerdeki ekonomik ve sosyal kalkınmanın hızını keseceği anlamına geliyor. ABD'ye ihraç edilen mallara uygulanan vergiler konusunda devam eden uluslararası belirsizlik küresel ekonomi üzerinde baskı yaratıyor. Hem vergilerin uygulanmasında adaleti hem de kalkınmanın gereklerini aynı anda sağlayacak bir denkleme ulaşılması gerekiyor.

Körfez ülkelerinin ABD'deki yatırımları çok büyük, ancak bu yatırımların doğal çıkarlarına ve getirilerine haksız bir şekilde zarar vermeyerek güçlendirilmeleri de gerekmekte.

Asıl çetrefilli konu ise İsrail ile ilişkiler. Körfez'deki bazı ülkeler İsrail devletiyle belli bir anlayışa varmış olsa da Gazze Şeridi'nde ve son zamanlarda Suriye'de yaşananlar katlanılamayacak kadar fazla ve İsrail'in planını okurken çok fazla endişe uyandırıyor. Bu plan iş birliği ve barışa yönelik mi? Yoksa genel olarak Arap çıkarları ya da özel olarak Körfez çıkarları için kabul edilemez bir gündemi dayatmaya yönelik mi? Dolayısıyla İsrail'in sağcı politikasını kontrol etmek ve gelecekteki iş birliğinin kapsamını birden fazla kez önerilen çerçevede tanımlamak, bağımsız bir Filistin devletine giden yoldur. Çünkü bu bölgede adil bir çözüm olmadan istikrar sağlanamaz.

Yaklaşmakta olan zirve, ABD ile ikili ya da toplu görüşmelerde sadece taktiksel değil, çok boyutlu stratejik bir karaktere sahip olacak. Zirve, her iki tarafça da Körfez'in güvenliğinin desteklenmesi ve bölge halkının yararına olacak kalkınma fırsatlarının sağlanması gibi sonuçları olan ittifakın derinliğini teyit etmek için kullanılacak.

Söz konusu dosyaların kolayca halledilebileceğini söylemek kolay değil. Ancak bunlar, Körfez, bölgesel, Arap ve uluslararası toplumlar için önem arz eden dosyalar.

Bu durum, ABD'nin Ukrayna, İran, Avrupalı müttefikleri ve Çin ile yaşadığı ticaret anlaşmazlığı gibi bir dizi zorlu sorunla karşı karşıya olduğu bir dönemde yaşanıyor.

Bu zor zamanlarda, bazı sorunları akılcı bir şekilde çözmek gerekiyor. Böylece dünya barışa kavuşabilir.

Özetle, Trump'ın en önemli hedefi ABD ekonomisini yeniden canlandırmak. Bunun bir kısmını gerçekleştirmek için Körfez'in stratejik pazarından ve konumundan daha iyi bir yer yok.