Abdurrahman Şalkam
TT

Yeni bir dönemin ortasında Araplar

Dünya geçtiğimiz günlerde, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin, faşizm ve Nazizm'in yenilgiye uğratılmasının ve yeni siyasi, ekonomik oluşumlar ve ideolojilerle yeni bir dünyanın doğuşunun üzerinden 80 yılın geçişini kutladı. O dönemde Arap ülkelerinin çoğu Avrupa sömürgesi veya himayesi ve vesayeti altındaydı. Birinci Dünya Savaşı, Arap coğrafyasının büyük bölümüne hükmeden Osmanlı İmparatorluğu'nun sonunu getirmişti. Daha sonra İngiliz, Fransız ve İtalyan sömürgeciliği Arap coğrafyasının geniş bir alanının üzerine çöktü.

Araplar daha önce devlet denen siyasal oluşumu bilmiyorlardı. Bağımsızlık dalgasından sonra, ulusal kimliklerini ifade eden isimler taşıyan yeni oluşumlar kuruldu. Yeni oluşumların yönetiminde egemen sistem monarşiydi. Kalkınma, ilerleme ve toplumsal barış, ulusal umutların yöneldiği hedeflerdi. Liderler, Osmanlı yönetiminin tahakkümünü, sömürgeci baskıyı, yoksulluğu ve eğitimsizliği deneyimlemiş kişilerdi. Yüksek eğitimli değillerdi ama bilgelik ve sağgörüye sahiptiler. O nesil kralların temel amacı, uzun zamandır mahrum kaldıkları şeyleri çocukları ve torunları için gerçekleştirmekti.

Bağımsızlık sonrası oluşumlarda sosyal doku bir Arap ülkesinden diğerine farklılık gösterdi. Köylerde ve vahalarda kabile, nüfusun ortak taşıyıcısıydı; şehirler ise çeşitli kültürel, ekonomik ve mesleki grupları barındırıyordu. Siyasi partiler sadece birkaç ülkede mevcuttu. Toplumsal barış egemen olmuş, eğitim süreci ivme kazanmış, yönetim, hukuk ve güvenliğin temelleri sağlamlaştırılmıştı.

Bağımsızlık hayalini gerçekleştirdikten birkaç yıl sonra, yeni kurulan bu devletlerin üzerinde şiddetli fırtınalar esti. Bunlardan ilki ve en büyüğü Filistin topraklarında İsrail Devleti'nin kurulmasıydı ve bu yara Arap aklında ve vicdanında derin izlerini sürdürdü. Ordu, bayrak ve milli marş, bir ulusun egemenliğinin sembolleridir. Her Arap ülkesi varlığını ve sınırlarını korumak için bir ordu kurmuştu, ancak bazı ülkelerde bu silahlı kurum iktidara el koyan bir güce dönüştü. Bu dönem, Doğu ile Batı arasındaki küresel Soğuk Savaş'ın zirvede olduğu bir dönemdi. Askeri rejimler Doğu Bloku'nun yanında yer aldılar ve Arap milliyetçiliğinin sesi sloganlarıyla, marşlarıyla, ideolojileriyle bu rejimler içerisinde yükseldi. Bu rejimlerin bir kısmı sosyalist ekonomik yolu benimsedi ve sınır ötesi istihbarat savaşları başladı. Arap ülkeleri arasındaki siyasi ilişkiler zehirlendi, medyada sert söz savaşları yaşandı, devrimci ilerleme ve gerici iş birlikçilik vb. ifadeler dolaşıma sokuldu. Birçok Arap ülkesinde petrol bulundu ve bu keşif büyük bir servet kaynağına dönüştü, bundan yararlanma politikaları ülkeden ülkeye farklılık gösterdi. Bu serveti silah stoklamak ve savaşlara harcayanlar da oldu, her alanda kapsamlı kalkınma için kullananlar da.  Allah Arap ülkelerine sadece yer altındaki zenginlikleri bahşetmedi, ayrıca onlara akıl ve hikmet zenginliğini de bahşetti ve bu sayede halkları için toplumsal barış ve istikrarı sağladılar, milli imkânlarıyla kalkınmayı başardılar.

Yüzyılımızın son yirmi yılı, uluslararası siyasal ve ekonomik sistemleri ve dengeleri yeniden şekillendiren önemli bölgesel ve küresel gelişmelere sahne oldu. Çin Halk Cumhuriyeti dev bir ekonomik ve askeri güç olarak ortaya çıkarken, Hindistan da bilimsel, ekonomik ve askeri gücünü inşa etmeye başladı. Rusya ve bir konfederasyon halinde birleşmiş Avrupa, uluslararası alanda yeniden aktif bir rol üstlenmeye başladı. Latin Amerika artık ABD'nin arka bahçesi değil. Arap coğrafyasının ise uluslararası sistemde önemli bir varlığı bulunmuyordu ve uluslararası sistem haritasında bir çıkıntı ve sınır olarak değerlendiriliyordu. Arap bölgesi ülkeleri arasında ekonomik bütünleşmeyi sağlamada veya işleyen bir siyasi yapı kurmada başarılı olamadı. Milliyetçilik sloganlarını benimseyen rejimlerin ortaya attığı Arap birliği sloganı, zamanın cilvelerine yenildi ve rejimler çöktü, zira içinde bulunduğumuz çağda duygusal tepkilere ve sloganlara yer yok. Nitekim Avrupa da Avrupa milliyetçiliği bayrağı altında birleşmemişti; aksine onu birleştiren ülkelerinin ideoloji, demokratik siyasal sistemler, ekonomik ve bilimsel ilerlememe konusundaki benzerliğiydi.

Stratejik bir atılım Arap Körfezi bölgesini sınırdan alarak yeniden şekillenen uluslararası sistemde aktif bir oyuncuya dönüştürdü. Körfez ülkeleri arasında Körfez İşbirliği Konseyi kuruldu, bu Konsey, bölgede yaşanan tüm çalkantılara rağmen istikrarlı ve etkili bir şekilde varlığını sürdürdü.

Arap İşbirliği Konseyi ülkeleri bugün barış girişimleri yoluyla küresel roller oynuyorlar ve iki düşman ülke Rusya ile Ukrayna arasında esir değişimi kararının çıktığı görüşmeler gerçekleştirmeyi başardılar. ABD ile İran arasında müzakerelere ev sahipliği yaptılar ve Gazze'de Filistin halkının acılarının hafifletilmesinde önemli rol oynuyorlar. ABD Başkanı Donald Trump'ın son dönemde üç Körfez ülkesine gerçekleştirdiği ziyaret, bu ülkelerin liderleriyle yaptığı zirve ve varılan anlaşmalar, bu ülkelerin yeni dünyanın aklına girmesi için geniş bir kapı açtı. Arap Körfezi yeni bir döneme, yeni bir halka doğru ilerliyor.

Bazı Arap ülkelerinde yaşanan kanlı fırtınalara rağmen, aklın uyanacağına, gerçekçiliğin ön planda tutulacağına, karşılıklı çıkar ve taviz politikasının egemen olacağına dair büyük umut, varlığını sürdürüyor. Körfez Arap ülkeleri bu konuda öncü rol oynuyorlar.