Zuheyr el-Harisi
TT

Irak ve Arap kucağı: Ona dönüş ne kadar da güzeldir!

Hayal ettiğim gibi kardeş Irak halkının dili bu ve bugün ülkelerinin yaşadığı değişikliklerin boyutu konusunda iyimser, doğal aidiyetlerine dönüş yolunda hissediyorlar. Bu cümle, merhum Nizar Kabbani’nin, Arap milletine ait kadim ve otantik bir halkın hissini ve onun stratejik derinliğini bir kenara bırakın, bir anlık samimi duygularını tasvir eden duygusal bir şiirinden olsa da.
Irak'ta olup biteni takip edenler, burada gerçek bir değişimin yaşandığının farkına varır. Muhtemelen bu değişimlerden ilki, Irak halkının çeşitli kesimleri ve bileşenleri ile birlikte ulusal birliğini pekiştirmeye yönelik eğilimleridir. Irak halkının bu yöneliminde, mezhepsel engeller aşılıyor ve İran'ın devlet işlerine karışmamasını talep eden sesler yükseliyor. Irak’taki bu toparlanma, bir beklenti veya tahminden ibaret değildir. Herkes Irak’ın çehresinin ana hatlarının belirginleştiğini ve öne çıktığını görüyor.
Hükümet, yolsuzluk ve kanun kaçaklarıyla mücadele ediyor, yağmalanan malları geri alıyor ve yerinden edilenlerin evlerine dönmesine yardım ediyor. Bunun yanı sıra silahın sadece devletin elinde bulunması yönünde çaba gösteriyor. Bu, devletin prestijini yeniden kazanma anlamına geliyor ve işleri doğru yola koyma yönündeki kararlılığı yansıtıyor.
Irak liderliğinin, karşılaştığı istisnai koşullara ve baskılara rağmen başta komşuları olmak üzere herkesle ilişkilerini iyileştirme yönündeki çabası, siyasi karar almadaki bağımsızlığı ve egemenliği vurgulaması dikkat çekicidir. Bu, harici dosyaları uzlaşı ve diyalog yoluyla ele alma tutumunda da açıkça görülüyor. Sayın Kazimi’nin açıklamalarının ve tutumlarının yanı sıra izlediği politikaların, yüksek vatanseverliği ve pragmatik bir zihni gösterdiğini görüyoruz. Bu, -Körfez ülkeleri başta olmak üzere- Arap ülkeleriyle olan ilişkiler düzeyinde parlak bir geleceğin haberini veren bir iyimserlik ve atmosfer yaratıyor. Yaşanan krizlerden ve acı selinden sonra mesaj açık bir şekilde göründü: Mezopotamya'daki siyasi irade ve halk arzusu, asla dönme konusundaki samimi bir yönelimi yansıtıyor.
Sayın Mustafa Kazimi, birkaç hafta önce Şarku’l Avsat’a vermiş olduğu önemli bir röportajda, Genel Yayın Yönetmeni Gassan Şerbil’e şunları söyledi:
“Biz, kendisi üzerinden karşılıklı mesajların verileceği bir platform değiliz. Eksenlerin oluşturulmasına karışmayacağız. Suudi Arabistan ile kardeşçe ilişkilerimizin yanı sıra ortak bir tarihimiz, kültürümüz ve kalıcı çıkarlarımız var. İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinden memnuniyet duyuyoruz.”
Ayrıca ‘Yeni Maşrık’ kavramıyla ilgili olarak, bunun ‘bölge ülkelerinin ortak çıkarlarının yanılsamalara ve şüphelere baskın gelmesi’ anlamına geldiğini belirterek, Irak’ın ‘Arap derinliği ile yola çıktığını’ dile getirdi.
Gerçek şu ki, tüm bunlara gözle görülür somut gelişmeler de eşlik etti. Kral Selman ve Başbakan Kazimi, geçen hafta gerçekleştirdikleri görüşmede ikili iş birliğini güçlendirme gereğini vurguladılar. Başbakan el-Kazimi, Kral Selman’ın Suudi Arabistan'ı ziyaret etme davetini memnuniyetle karşıladı. Dün Bağdat, Riyad'ın kalbindeydi. Kazimi dün Riyad’a misafir oldu. Veliaht Prens Muhammed bin Selman kendisini kardeş samimiyetiyle ve görkemli resepsiyonla karşıladı. Suudi Arabistan’ın Irak’ın yanında olduğunu gösteren bu ziyaret herkeste bir sıcaklık ve iyimserlik duygusu yarattı. Bu ziyaret, Irak’ın Araplığına ve kimliğine bağlılığını gösterdi; Riyad ve Bağdat'ın Arap işlerine yönelik yabancı müdahalelerin reddini teyit etti.
Bölgedeki güvenlik ve istikrarın pekişmesinin yanı sıra gerginliklerden de uzak durulması gerekliliğinin vurgulandığı söz konusu ziyarette, Suudi Arabistan'dan Irak'taki yatırımı teşvik etmeye yönelik bir katkı olarak görülebilecek üç milyar dolar değerinde ortak bir Suudi-Irak fonu kurulması da dahil olmak üzere çeşitli anlaşmalar imzalandı. Ayrıca taraflar Irak'ın uluslararası koalisyon ile iş birliği içinde, terör örgütü DEAŞ’ın kalıntılarıyla mücadele etme ve iki ülke arasındaki sınırların bütünlüğünü sağlama çabalarını destekleme konusunda hemfikir oldular. Bu, oldukça önemli bir husustur. Çünkü iki ülke arasında 900 km'ye ulaşan uzun bir sınır bulunuyor. Her iki ülke de terörizmin ortak bir düşman olduğuna ve bunun koordinasyon ve bilgi alışverişi gerektirdiğine inanıyor. Ayrıca çeteler, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı şebekeleri suç odaklarının faaliyetlerini önlemek için iş birliğine ve sürekli bir takibe ihtiyaç vardır. Bu ve benzeri sebeplerden ötürü Riyad ile Bağdat arasında iş birliğinin olması kaçınılmazdır. Çünkü, Irak’ın güvenliği aynı zamanda Suudi Arabistan’ın da güvenliği anlamına gelmektedir. Bunun tersi de böyledir. Irak'ın toparlanması, bölgenin istikrarı için stratejik bir gerekliliktir.
Burada Irak, Ürdün ve Mısır arasındaki “Yeni Doğu (El-Meşrık El-Cedid) Projesi”ni de unutmamalıyız. Bu, Arap aidiyetinin yanı sıra bölgesel güçlerin müdahalelerini sınırlandırma ve Arap ulusal güvenliğini korumaya ilişkin bir diğer mesajdır.
Irak liderliğinin attığı bu adımlar -ülkede bu yakınlaşmaya yanaşmayan tarafların bulunmasına rağmen- Arap ilişkileri düzeyinde geçmiş başarısızlıkların üstesinden gelmeyi amaçlayan olumlu gelişmelerdir. Bu gelişmelerden hoşnut olmayanlar, tüm bunların İran'ın Irak'taki çıkarlarına bir tehdit oluşturduğunu düşünüyorlar. Bağdat’ın Arap kardeşleriyle olan ilişkisi daha önemli ve kalıcıdır. Bu ilişkilerin ilkeleri, halklara hizmet etmekte ve Arapların çıkarlarını korumaktadır.
Sayın Kazimi’nin Riyad ziyareti, iyimser bir atmosferin yanı sıra olumlu gelişmeleri ve gelecek olanlarla etkileşimi yansıtmaktadır. Çünkü bu, iki ülke arasındaki ikili iş birliği ile sınırlı değildir. Aksine, bölgeye ilişkin projelerle yüzleşebilecek yeni bir Arap bölgesel sisteminin omurgasını oluşturmaktadır.