Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Almanlar neden daha iyi?

Her zaman Almanya’nın beşeriyet ve insanlık tarihi bulmacası olduğunu düşünmüşümdür. Tecrübe veya tecrübelerin bu dünyada benzeri azdır. Okumaya ne kadar dalarsanız gizem perdesi o derece genişler. Daily Telegraph muhabiri John Kampfner’in “Almanlar Neden Daha İyi?” isimli kitabındaki bu soruyla beraber masaya bir dizi müşahede seriliyor. Ancak tatmin edici bir cevap gelmiyor. -Örneğin- Angela Merkel Almanya'nın kapılarını bir milyon mülteciye, farklı ırklara, kültürlere, dinlere ve geleneklere açık tutarken neden İngilizler ülkelerinden kaçan göçmenlere kapılarını kapatarak Avrupa’dan çıkmaya oy veriyor?
Böyle bir şey yaşandı ve Almanya, doğusu ile batısının yeniden iç içe girmesi yönünde şuana kadar 12 trilyon dolara mâl olan planını henüz tamamlamadı. Peki başarı sağladı mı? Evet sağladı. Mesele kapandı mı? Hayır kapanmadı. Zirâ mesele öyle basit değil. Almanların kendi aralarındaki toplumsal ilişkiler dahi gerginken peki Almanlar ve şehirlerini tamamen farklı gelenek göreneklerle dolduran yabancılar arasındaki ilişki nasıl?
Ancak bu tecrübe tüm hesaplar bakımından başarılıydı. Merkel, Suriyeli mültecileri kamplara değil de sokaklara ve mahallelere serpiştirdi. Sonra da Suriyeli bir mülteci günün birinde arabasına binecekken şu mesajı buldu: “Sokak sakinleri arabanızı yıkatmanızı istiyor. Zirâ görüntüsü sokağın değerini düşürüyor, sakinlerinin tembel olduğu, güzel görünüşü önemsemediği izlenimini veriyor.”
Alman devleti, önümüzdeki Ocak ayında 150 yılını tamamlayacak. Bu arada kutlama yapılmayacak. Böyle bir dönemde kendisine ve dünyaya oldukça zarar veren, adını iki farklı dünya savaşıyla, holokost ve bölünmeyle hatırlatan bir ülkeyi kutlamak da nedir?
Bu yılların bir yarısı korku, diktatörlük, savaş ve ölüm; diğer yarısı ise yumuşak ve vakur görünüş, silahsızlanma, dünya barışı peşinde koşma. Avrupa, ABD ve Rusya'nın güvenliği yerine Adolf Hitler'in arkasında yürüyen bir ülkeden, ordusunun söndürecek yangın aradığı ülkeye doğru bir gidişat. Beyrut limanı patlaması sonrasında yolcu kuyruğunda beklerken bunu çok net anlamıştım. Zirâ önümde saha üniformalı ve tümgeneral rütbeli üç Alman subay vardı. Hangi işte çalıştıkları sadırlarında yazılıydı; üç psikolog. Beyrut halkından travmanın izlerini silmeye gelmişlerdi. Ben de hemen önümdeki memura şöyle sordum: Görüntü size de Berlin veya Dresden manzarasını hatırlattı mı? Biraz şaşırdı. Nitekim Beyrut havaalanında bu tarz bir soru beklemiyordu. Sonra dedi ki: Yıkım sahneleri tarih boyu, dünya boyu aynıdır. Biri diğerinden daha iyi olan değil, daha kötü olan yıkımlar vardır.
Şuanda bir kadın tarafından yönetilen Almanya, tarihin bu aşamasına vardı. 15 yıl içerisinde bir kadının ellerinde gerçekleşen müthiş başarı. Almanya koronavirüs salgınıyla mücadelede bile daha iyiydi. Bu dünyada hep daha iyisini yapan pek yoktur. Kural bu şekilde.